
Tuhaf bir duyguyla uyandım. Hem tanıdıktı hem de değil. Darbe dönemi geldi aklıma. Ona da benzemiyordu. Hem yalnızdık hem değil. Çocuğuma bırakacağım dünya için endişeliydim ama en çokta kabahatli hissettim.
Unutup ta yere attığım her çöp için, havayı kirleten fabrikaların yaptığı paketlenmiş yiyecekleri tükettiğim için, tüketim toplumunun en vahşisi olan tam teşekküllü otel tatillerinde yığınca yiyecek ve içeceğin masalarda çürümesine ve çöpe atılmasına tanık olduğum için, yiyenlerin göbeklerinden ayaklarını göremediği hizmet edeninse ter kan içinde karnı midesine yapışmış bedenlerinin tezadına tanık olduğum için, çocuğuna yüksek enerjili oyuncağını bir Afrika ailesini bir hafta doyuracak pillerle çalıştırılmasına daha yüksek sesle hayır diyemediğim için, ihtiyacın kat be kat üstünde yenilen etlerin bir canlının vücudu olduğunu dolayısıyla doğanın yenip bitirildiğini daha gür sesle bağırmadığım için, daha güzel görünmek için daha parlak ama daha plastik giysilerin her yıkamada sulara ne hızla karıştığını ve bununla hayvanları ve doğayı nefes alamaz bir yere sürüklediğimizi haykırmadığım için, arıların yönünü bulamamasına sebep olan aşırı seyahatler için, onları şekerle beslemekten ötürü bütün doğanın ekolojik dengesi bozulduğu için, dolayısıyla kelebeklerin bir günlük ömürlerinde ki yaptıkları yolculukla bize armağan ettikleri rüzgarın kıymetini bilemediğim için, tek tüfek yaşam kurmuş kendi çocuğuma öğretmiş olmanın tekliği için daha bir dolu insanlık kabahatimiz için suçluyuz, kusurlu ve engelliyiz. Öyle bir engellilik ki bunun sınırlarını dahi tanımıyoruz, bilmiyoruz, umursamıyoruz.
Bir yazar Spinozadan bahsederken şöyle diyor: Yalnız delilerin ve akıllı olmayanların söylediklerine inanma vakti gelmiştir belki de.
Tüm akıllı sanılan güçlü insanın kendini yok etme savaşının bir uzantısına tanığız. Bir virüs adı Corona. Gözle görünemez küçüklükte bir canlı bütün hayatı değil insan hayatını tehdit ederek ders veriyor. Yarattığı ölümcül tehdidin dışına çıkıp bakarsak siz doğadaki tüm canlılar içinde en fazla yer kaplayan insan, en yıkıcı, en çok tüketen ve zarar veren canlılar, siz insanları azaltma vakti geldi diyor. Doğanın kendi kuralları ve dengesi var. Bütün canlılar, kendini akıllı ve efendi ilan etmiş olan insan dahi bu dengenin karşısında milimetrenin milyonda bir küçüklükte bir virüs tarafından doğaya itaate ve diz çöküp yalvarmaya mahkûm. Zayıflığımızla yüzleşme günüdür. Doğanın parçası olduğumuzu hatırlama günüdür. Efendisi değil doğaya muhtaç olduğumuzu kabul günüdür.
Belki çok acımasız bir tablo ama tıpkı hayvan katli gibi, tıpkı orman yangınları gibi, tıpkı terk edilmiş tarlalar gibiyiz şimdi.
Toprağa ve doğanın gücüne inandıkça yeniden yeşereceğiz. Lüks beton evleri ve yapay ısınma teknolojilerini bıraktıkça güçleneceğiz. Televizyonların ve bilgisayarların önünde oturmaktan vazgeçtiğimizde direncimiz yükselecek. Birbirimizle didişmek yerine beraber fide diktiğimizde ruhumuzu bencillik ve konfor esaretinden kurtaracağız. Çözümümüz elimizde. Kullanmadığımız ellerimizde. Çalıştırmadığımız bedenimizde. Çözüm için kullanmadığımız zihnimizde. Sırat köprüsü belki de sunulmuştur hepimize seçim yapmak için. Kendimizin ve birbirimizin cehennemimi yoksa cennetimi olmak istiyoruz.
Ben şimdi karanlık duygularla başlayan bu günümü bir bahçe kurmaya adayacağım. Her gün kalkıp doğanın bizi affetmesi için başka bir emek adayıp onun yaratma ve kucaklama gücüne sığınacağım.
- Yeni hayat kontrol toplumu (3)
- Yeni hayat kontrol toplumu (2)
- Yeni hayat kontrol toplumu (1)
- Belirsizlik ve Buhran
- Taciz mi değil mi?
- Sanal ortamda flört
- Coronavirüs döneminde duygular ve ev içi ilişkiler
- Yeni Bir Yaşam Biçimine Mi Hazırlatılıyoruz?
- Corona günlerinde ruh sağlığı
- Kurumsal karar verme mekanizması ve iradi düşünme becerisi