Bütün emekçi kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün, onların kendilerini daha çok ifade edebildikleri ve emeklerinin karşılıklarını alabildikleri bir güne dönüşmesini diliyorum.
Bu önemli günde pek çok kurum, kuruluş hatta kadın oluşumları “Emekçi” kelimesini çıkararak kadınlar günü olarak kutladılar. Oysa zahmet edip bu anahtar kelimeyi “google”da araştırsalardı bilinçli ya da bilinçsiz çıkararak kadın mücadelesinin içini boşaltmaya katkıda bulunduklarını anlayacaklardı…
Dostlar bu önemli haftada sizlere arkadaşım, dostum, omuzdaşım Zeynep Dikmen’i anlatmaya çalışacağım. Sevgili Zeynep ve eşi İlker’i bu ülkeye geldiğim 1985’ten bu yana tanıyorum. 8 Mart geleneğini günümüzde sürdüren sosyalist bir kadın…
Zeynep’i 5 Mart’ta İAKMCemevi’nde son kitabı “Zeynep 4 kuşak”ı tanıtım etkinliğinde gördüm. Tedavisi henüz olmayan bir hastalıkla mücadele eden Zeynep tekerlekli sandalyedeydi.
Sevgili Zeynep etkinlikte yaptığı kısa konuşmada “Aslolan yaptıklarımız değil, yapamadıklarımız kusur sayıla” dedi.
Bu sözcük, 1968 ve 78 kuşağının duygularının en iyi formüle edilmiş haliydi sanırım. Zeynep’in sözünü ettiği yapamadıklarımızı yapsaydık arkamızda; gençlere daha iyi bir gelecek, doğası ve börtü böceği ile korunmuş bir doğa, iklimi değişmemiş bir gezegen, sosyal hakları gelişmiş bir dünya bırakacaktık.
Biz belki yenilerek bedel ödedik ama asıl bedeli hem de bin beteriyle kazananların da içinde yaşadığı dünya ödeyecek… İşte sevgili okur bu nedenle “yapamadıklarımız kusur sayıla…”
Dostlarım “Zeynep 4 kuşak”a büyük bir onurla önsöz yazmıştım. Tanıdığım en güçlü kadınlardan olan Zeynep’in şahsında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nüzü kutlarken “önsöz”den de bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Zeynep ve İlker’i 1980’lerin ikinci yarısında Londra’da Karl Marx Kütüphanesi’nden başlayan 1 Mayıs yürüyüşünde tanımıştım. 12 Eylül mağduru olarak Londra’ya gelmek zorunda kalmışlardı.
Zeynep (kitapta da okuyacaksınız) kızları Deniz’i üç dört aylıkken henüz süt emerken anne ve babasına bırakıp kaçtığını anlatmıştı.
Üç yaşına geldiğinde Londra’ya getirilen Deniz, anne ve babasına isimleriyle hitap eder ve sürekli Türkiye’ye kendisini büyüten ‘anne ve babası’na dönmek istediğini söyler.
Türkiye’deki demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde ödenen diyeti göstermesi açısından içleri acıtan çarpıcı bir örnektir…
Gittikleri her yere güneşlerini de götüren can dostlarım; göçmen olarak maratona en arkadan başladıkları bu yeni ülkedeki emek mücadelesinin yelkeninde rüzgar oldular hep.
Onlarla uzun erekli yol arkadaşı olmaktan her zaman büyük keyif aldım. Zeynep ve İlker’le, 1980’lerin ikinci yarısı ve 90’larda Türk Eğitim Birliği’nde birlikte çalışma şansımız oldu. 12-15 Temmuz 1988’de Londra’yı resmi olarak ziyaret eden Kenan Evren’e karşı o cevahir kampanyada birlikteydik.
Bu arada bir avuç devrimci, Evren’e Londra ve Cambridge’i dar ettiğimizi de övünerek belirtmeliyim. 1989’da Londra’ya göçen Kürt emekçilere destekte ve 1990 Mart’ında Trafalgar Meydanı’ndaki halkın isyanı Poll Tax eylemi de dahil pek çok yürüyüşte omuz omuzaydık.
2016’da yine Londra’da başbakanlık önünden Trafalgar Meydanı’na uzanan savaş karşıtı bir protesto eyleminde Zeynep ve İlkerle tıpkı eski günlerdeki gibi yan yanaydık ve Zeynep koltuk değnekleriyle yürümüştü.
Zeynep’in; ‘Türküm, Kürdüm, Ermeniyim, Aleviyim, Sünniyim, Lezbiyenim, ‘Gay’im, Çapulcuyum, Halkım’, ’60 yaşında bir çapulcuyum’ yazılı pankartla 2013 Gezi Direnişi’ne katıldığını biliyor muydunuz?
Her iki dostumla her zamanki gibi yine Londra’dan Gezi’ye rüzgar olmaya çalışmıştık. ‘İşte’ diyorum, ‘Bundan dolayı bu kitap kalemle değil, bir ömürlük mücadeleyle yazıldı…’
İçinde yaşadığımız dünyayı sosyolojik ve felsefi olarak anlamanın yanı sıra gezip, görmek ve keşfetmek de devrimciliktir. Uzak Doğu’dan Latin Amerika’ya dünyayı gezen iki dostumun bu yönleriyle de genç kuşaklara örnek olduklarını aktarmalıyım.
Bir zamanlar Zeynep’in çalıştırdığı merkez Londra’da Fransız restoranı ‘Denise’s’e adını veren (şimdi iyi bir avukat olan) Deniz’e; yaşam biçimleri, dik duruşları ve mücadeleleriyle dev bir miras bırakacak olan dostlarıma upuzun bir ömür diliyorum.”
- Namık Kemal’in Londra’daki izi
- İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec
- Kral Charles ve bir yoksul hastalığı olarak kanser…
- Ahhh Kate Osamor bir çuval inciri berbat ettin!
- Yurtdışındaki vatandaşların oy hakkı olmalı