Tarih sadece geçmişte kalan bir şey değildir. Belki klasik bir ifade olacak ama geçmiş, günümüze ışık tuttuğu ölçüde bir anlam kazanır. Okul sıralarında öğretilen bu en temel ve basit bilgiyi herkes bilir ama tarihin geleceğe nasıl ışık tutacağını kimse bilemez. Yani önemi kabul edilen bir kavramdır fakat usulü muhteliftir. Bir ailenin geçmişte yaşadığı bir olayda bile aile fertlerinin her biri farklı açılardan bakabilir. Milletlerin ve ülkelerin tarihi söz konusu olunca bu farklılık daha da derinlik kazanır. Dolayısıyla geçmişe dair olgular görecelidir. Bu yüzden olsa gerek çoğu tarih felsefecisi tarihi bir bilim olarak kabul etmez. Bence bu yaklaşım doğrudur. Neticede güçlüler tarihi yazar ve biz onu okuruz. Şimdinin güçlüleri farklı olsaydı okuduğumuz tarihte farklı olurdu. Kim bilir.
Örneğin bir milletin tarihinde çok önemli olan bir olay herkes için aynı anlama gelmeyebilir. Bu noktada iki genel yaklaşım vardır desek doğrudur. Birincisi kendi mazisini yücelten ve mazisine sahip çıkanlardır. Bu her milletin olmazsa olmazıdır. Milleti oluşturan en önemli unsurlardan biri de ortak bir mazi bilincine sahip olmaktır. Bu yaklaşımı abartanlar da yok değildir. Onlara göre tarihi olaylar ve kişiler en ufak bir eleştiriye bile uğrayamaz. Tarih onlar için adeta bir doğmadır. İkinci yaklaşım ise geçmişteki olaylara eleştirel bakmaktır. Buna göre bize öğretilen tarihi olaylar ve kahramanların eleştirilecek çok yönü vardır. Tarih insanlardan bağımsız bir şey değildir ve insanlık tarihi bir sürü hatalarla doludur. Bu yaklaşımın aşırı yönü ise bir millete dair ortak değerleri hafife alma, dalga geçme ve hatta yok saymaktır.
Bütün bu girişi şunun için yaptım: İngiltere Eğitim Bakanı Micheal Gove’un tartışmaya açtığı bir konu bütün hafta boyunca ülkenin gündemini işgal etti. Konu basit bir konu ama ne de olsa hayat basit konular üzerinden yürür ve biz de buna göre tavrımızı belirleriz. Eğitim Bakanı, geçen hafta Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan bazı televizyon programlarını ve bazı tarihçileri şiddetli bir şekilde eleştirdi. Bakan Gove şöyle der: ‘Oh What a Lovely War’, ‘The Monecled Mutineer’ ve ‘Blackadder’ gibi filmler, Birinci Dünya Savaşını ‘gayri meşru bir yıkıntı’ ve elitler tarafından gerçekleştirilmiş felaketler serisi olarak görürler. Bugün bile bu tür düşünceleri beslemekten çok mutlu olan sol görüşlü akademisyenler vardır. Birinci Dünya Savaşı’nı bu şekilde betimlemek, Alman saldırısı ile başa çıkmak için savaşı göze alan Britanya’nın rolünü küçümsemeye hizmet eder. Orada mücadele eden ve ölen askerler vatanperverlik, haysiyet ve cesaret sergilediler. Savaş dile gelemeyen bir trajedidir ve çocuklara doğru bir şekilde öğretilmelidir. Bu açıklamalarla beraber Milli Eğitim Bakanı öğrencilere bu tip filmleri izleten öğretmenleri de eleştirdikten sonra bunların öğrencilere izletilmemesi gerektiğini ifade eder.
Tartışma bakanın bu açıklamasından sonra alevlenir. İşçi Partisi’nin, aynı zamanda tarihçi olan, gölge Eğitim Bakanı Tristram Hunt, yapılan açıklamaları ‘şok edici ıvır zıvır olarak’ nitelendirir ve bakanı ahmakça bir teşebbüste bulunmakla suçlar. Bakanın amacının tarihi kayıtları yeniden yazmak ve siyasi bir gerilimin tohumlarını ekmek olduğunu ifade eder.
Eleştirilere, aynı zamanda aktör olan İşçi Partili Sir Tony Robinson da katılır. Bakanın açıklamasını öğretmenleri karalayan, sorumsuzca ve aptalca bir hata olarak değerlendirir. Robinson’a göre ‘The Blackadder’ adlı dizi Birinci Dünya Savaşı’nı öğreten bir dizi değildir. Robinson’un bu açıklamalarına bakanın sözcüsünden cevap gelir. Sözcü, bakan öğretmenlere saldırmıyor, der ve ilaver eder: O, ‘The Blackadder’ dizisi ve onun gibi filmlerdeki zihniyete saldırıyor. Bakana göre, Birinci Dünya Savaşında ölen askerlerin vatanperverliğine, cesaretine ve onuruna leke sürmemek önemlidir.
Bu noktada doğal olarak konuya kafa yoranlar ikiye ayrılıyor. Bir taraf bakanın görüşlerini doğru bulurken diğer taraf bakanın haddini açtığını ve saçmaladığını düşünmektedir. Peki, bu tip durumlarda nasıl bir bakış açısına sahip olmalıdır insan? Bana göre iki yaklaşımında hayatımızda yeri vardır. Yani tarihi olaylar ve tarihi şahsiyetler bir millet için oldukça önemlidir.
Kahramanlık, cesaret, haysiyet, onur, şeref, vatanperverlik gibi kavramlar insan ruhunun derinliklerinde sürekli beslenmesi gereken kavramlardır. Lakin tarih denen okyanus günahsız ve tertemiz değildir. Eleştirilecek ve hicvedilecek bir sürü yönü vardır. Ayrıca her daim acılarla yaşamak da mümkün değildir. Dolayısıyla insan acılar karşısında nasıl ironiye sığınıp kendisiyle bile dalga geçebiliyorsa, milletler de mazilerini mizahın konusu yapabilmelidirler. İngiltere’de ortaya çıkan bu tartışmalara dair fikrim ise; ben Eğitim Bakanı Gove’un düşündüğü gibi düşünüyorum. Yani bu tip dizi ve filmleri okullarda izletmek pedagojik değildir.
- PISA 2012 ( Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı)
- Doğu Londra’da tarihi bir semt : Spitalfields
- 2000 yılından sonra gelenler
- PISA 2012 ( Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı)
- Gök kubbede hoş bir sadâ : Osman Balıkçıoğlu
- Misak-ı milli sınırlarını aşan bir yemek tabağı
- Anma Günü ya da Kırmızı Gelincik Günü
- Tıkış tıkış evler
- Başlarken