Bugün sizlere Osman Balıkçıoğlu’nun ‘Londralılar’ adlı kitabından bahsedeceğim. Tabi kitaplar bir nevi yazarlarının da hikayesi olduğu için yolumuz bizzat yazarın kendisine çıkacaktır. İlk önce şunu söylemem lazım: Osman Balıkçıoğlu okuması keyifli, akıcı bir uslupla yazan ve kelimeleri sıcak bir ortam oluşturan bir yazar. Herşeyi bir kenara bırakırsak sırf üslubu bile takdire şayandır. İtiraf etmeliyim ki kendi doktora tez konumla ilgili bir şeyler bulabilirim ümidiyle bu kitabı elime almıştım. Fakat kitaba başlar başlamaz çok daha fazlasını bulacağımı gördüm. Son sayfayı son kahve yudumuyla beraber bitirdiğim zaman yanılmadığım için sevindim. Evet kesinlikle bu kitap bize bir çok şey söylüyor.
Yazarın kendisi bir tiyatrocu olduğu için olsa gerek kitap sanki bir sahne ve kitaptaki kişilerde bu sahnede arz-ı endam eden birer kahraman. Elbette sahnede sadece insanlar yok, onların ardında zaman ve mekan denilen o muazzam dekor da hayat buluyor. Kitabı okuduğunuz zaman yazarın kendi hayatından kesitler gördüğünüz gibi geçmiş yılların sosyal ve kültürel hayatından da izler buluyorsunuz.
Kitap adından da anlışalacağı gibi Londralıları yani Londra’daki Kıbrıs’lı Türkleri anlatmaktadır. Daha önceleri de Londra’ya gelmişliği olan Osman Balıkçıoğlu, 1972 yılında Londra’ya göç eder. Kendisi gibi bir çok akrabası , dostları ve yarenleri de Londra’ya göç eden yazar aslında kitabında bu kişileri anlatır. Zaten bunu kitabın önsözünde veciz bir şekilde ifade eder: “Londra’da adeta kök salan ve neredeyse bir yüzyıllık geçmişe sahip Londralıların gerçek yaşam öyküsünü bulacaksınız bu kitapta”. Cidden de dediği gibi olur, kitapta bir çok insanın yaşam öyküsüne şahit oluruz. Sahneye biri çıkar, sonra diğeri ve derken bir de bakmışsınız ki hakiketen bir insan karnavalı var kitapta.
Acısı ve tatlısıyla; neşesi ve kederiyle; ümidi ve hayal kırıklığıyla insan manzaraları. Bu durumun bir sebebi de kitaptaki yazıların daha önce bir gazetede tefrika ediliyor olmasıdır. Her hafta hayatının bir bölümündeki kişileri anlatmıştır yazar. Konu bütünlüğü olsun diye de kronolojik bir çerçeve oluşturmuştur. Yani kendi yaşam öyküsü ile kahramanlarının yaşam öyküsü aynı zaman dilimindedir. Gerçi arada geriye dönüşler olmuyor değildir.
Londra’da bir kişi anlatılırken, kendinizi bir anda Kıbrıs sokaklarında bulabilirsiniz. Bunun sebebi, hatıraların bir çok yere ait olmasıyla beraber yazarın gönlünün hala Kıbrıs’ta olmasıdır. Hatta yazar, eş zamanlı olarak, hem Kıbrıs’tadır hem de Londra’da.
Osman Balıkçıoğlu çevresindeki kişilere ait portreler çizerken oldukça başarılı ve mümkün olduğu kadar kendi duygularını bir kenara bırakmış izlenimi vermektedir. Kişilere uzaktan bakmayı denemiştir. Bu biraz zor bir durumdur. Uzaktan tasvir yapayım derken ortaya çıkacak betimlemelerin soğuk olma riski de vardır.
Oysa Osman Balıkçıoğlu’nun tasvirlerinde zerre kadar soğukluk yoktur. Oldukça sıcak, samimi ve içtendir yazar. Bunun sebebi anlatılan kişilerle ortak yaşanmışlıklardır. Bu açıdan bakılırsa kitap aynı zamanda bir hatırattır. Bir anı kitabı.
Kitabın hiç mi eleştirilecek yönü yok. Elbette var. Aslında buna eleştiri de denmez. Bir temenni demek daha doğrudur. Halen Londra’daki bir gazetede yazan Osman Balıkçıoğlu’ndan bir temennim, bir dileğim var benim.
O da şudur; Biz Türkler’de hatırat yazan pek yoktur. Maalesef. Bunun sebeplerinden birisi de şifahi bir toplum olmamızdır. Yani biz sohbeti daha çok severiz. Osman Balıkçıoğlu’nun yaptıkları tarihe kayıt düşmek adına çok önemlidir. Her şey unutulacaktır ama onun yazdıkları baki kalacaktır. Lakin böylesi güzel bir üsluba sahip bir yazar, neden kendisini anlatmıyor diye hayıflanıyor insan. Ve bir okur olarak Osman Balıkçıoğlu’ndan bizzat kendisini anlatmasını beklemem en doğal hakkımdır diye düşünüyorum.
Kendisi belki şöyle diyebilir; Londralılar kitabında anlattığım herkes benden bir parçadır ve dolayısıyla benim hikayemi de yansıtır. Kesinlikle doğrudur. Ancak Kıbrıs’taki çocukluk yıllarında oynadığı oyunlardan, mücahitlik yıllarındaki duygularından, Londra’daki serüvenlerinden bahsetse ve bunu yaparkende o zamanların toplumsal şartlarını araya serpiştirse ortaya çok güzel bir eser çıkardı.
Bize insanları anlattığı gibi Kıbrıs’da ve Londra’da yaşamış olduğu sokakları, mahalleleri, evleri, kısaca tanıdığı insanlarla beraber o zamanları ve mekanları da anlatsa eminim güzel olması kadar faydalı da olacaktır. Londralıları öğrendik, acaba Osman Balıkçıoğlu’nun Londra’sı nasıldır, bir de bunu yazsa güzel olmaz mı? Kesin güzel olur.
Netice-i kelam, her ne yazarsa yazsın takdire değerdir yaptıkları. Bu yüzden olsa gerek, kendisini her hafta severek okuyorum. Bizleri bir çok kişinin hikayesine ortak ediyor ama onun ötesinde her hafta tarihe kayıt düşüyor. Bu bir bahtiyarlıktır. Şairin dediği gibi; “ Baki kalan gök kubbede hoş bir sadâ imiş”. Osman Balıkçıoğlu’nun sesi bunu ziyadesiyle yapıyor.
- Michail Gove’un Birinci Dünya Savaşı’na dair açıklamaları üzerine düşünceler
- PISA 2012 ( Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı)
- Doğu Londra’da tarihi bir semt : Spitalfields
- 2000 yılından sonra gelenler
- PISA 2012 ( Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı)
- Misak-ı milli sınırlarını aşan bir yemek tabağı
- Anma Günü ya da Kırmızı Gelincik Günü
- Tıkış tıkış evler
- Başlarken