Bu hafta izninizle uyku konusuna bir ara vererek ama aslında çok da uzak olmayan bir konudan bahsedeceğim. Kısa bir köşe yazısının elverdiği oranda madalyonun öbür yüzüne taşmış olan meselelere bir miktar yer ayırmaya çalıştım. Şimdi gündüz ve gecenin birbirine sürekli taşıdığı ve artık neyin nerde başlayıp nerde bittiğini kestirmekte zorlandığınız bir çemberden bahsedebiliriz.
Yaşam bir devinim olduğuna göre bizim de içinde varolmak için kurduğumuz bir devinimimiz vardır. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış atıflarda bulunmadan öncelikle şunun altını çizmek istiyorum. Kendinize bir iyilik edin ve önce kendinizi yargılamaktan vazgeçin. Çünkü şimdiye kadar yaptığınız ya da yapmadığınız, yapabildiğiniz ya da yapamadığınız her şey; görebildiğiniz ya da göremediğiniz, fırsatını bulabildiğiniz ya da bulamadığınız her durum sizin varolma deviniminizin size sunduğu dinamiklerdir.
Öncelikle bir kabul sürecine izin verin.
Çünkü elimizde olanı olduğu gibi kabullenmediğimizde iç dünyamızda çok daha çalkantılı çatışmalarla yorularak deviniriz.
Çoğu zamanda aynı yerde saydığımızı kendimize dahi itiraf edemeyiz.
Buradaki kabul her şeyi değiştirmemek üzere bir kabul değil tabii ki…
Kendi hayatımıza ve hatta yaşama ve çevremize olumlu yönde birşeyler katmaktan mahrum kaldığımızda mutsuzlaşırız.
İçinden yanlızca küskün bir yanlızlaşma doğar ki o da yine sizin hala içinizdeki çocukla olan meselelerinizden kaçtığınıza işarettir.
GÜZEL…
Göçebe toplumlar için bu çok daha elzem ve çok daha hayatı önem taşır. Çünkü kökleriyle bağlarında bir dolu çatallı yol oluşmuştur. Bu kötü değildir. Sadece yolu kimileri için uzatırken kimileri içinse kestirme patikalar örer.
ŞİMDİ;
En son ne zaman çocukluk fotoğraflarınıza baktınızı hatırlıyor musunuz?
Bir süre gündüz ve gece doluyu boşa boşu doluya aktarıp durdunuz ve bir türlü her iki kovada da taşıyabileceğiniz bir dengeye kavuşamadığınızı düşünüyorsanız büyük bir ihtimalle henüz iç kaynaklarınızla gerçek ve şevkatlı bir buluşmaya izin vermemişsiniz demektir. Yaşamın yükünü doldurduğunuz sonra da omuzlarınızda ya da sırtınızda taşıdığınız hatta bazen de taşıttığınız yüklerinizle daha iyi başedebilmek için uzun zamandır yapmadıysanız ya da zaman ayırmadıysanız şimdi şunları yapın:
Eline çocukluğundan kalma bir kaç fotoğraf al ve onlara bak…
Eski seni ve çocuk seni yeniden hatırla…
Nasıl bir çocuktun düşün? ! …
Nelere güler nelere ağlardın ?! …
Önündeki hayata hangi oyunlarla girerdin…
En sevdiğin oyun neydi mesela?!…
Çevrenle ilişkin nasıldı?!…
Bu liste uzayabilir ama uzatmayacağım. Eminim ki bu kadarı bile uzun bir hatıra yolculuğun açılması için fazlasıyla uzun bir liste. Çünkü bazen tek bir soru yada fotoğraf üstü örtülmüş dolu hikayenin üzerindeki kalın toz birikintisini bir üflemede savuruverir ve kendinizi geçmişte bir yolculuğun bir yerinde buluverirsiniz. İşin en heyecanlı tarafı da bu zaten. Zihninizin ve ruhunuzun sizi nereye taşıyacağını bilmediğiniz ama sonrasında size çok iyi gelebilecek bir yolculuğa cesaretle girme iznini kendinize verdiğiniz zaman elinizden ilk tutacak olan o küçük ama umut dolu küçük çocuk olacaktır. O sizin onun elinden tutup birlikte yürümek için zaten bekliyor. Size de izin vermek kalıyor…
AÇ KAPIYI BEZİRGAN BAŞI BEZİRGAN BAŞI… KAPI HAKKI NE ALIRSIN NE VERİRSİN… BİR SIÇAN, İKİ SIÇAN, ÜÇTE DE KAPAN…
İyi yolculuklar…
- Ev içi şiddet korona günlerinde arttı mı?
- Yeni hayat kontrol toplumu (3)
- Yeni hayat kontrol toplumu (2)
- Yeni hayat kontrol toplumu (1)
- Belirsizlik ve Buhran
- Taciz mi değil mi?
- Irkçılık hasta eder!!!
- Sanal ortamda flört
- Coronavirüs döneminde duygular ve ev içi ilişkiler
- Yeni Bir Yaşam Biçimine Mi Hazırlatılıyoruz?