
Birileri adeta paçama sarılmış ağırlığını hissediyorum. Bir silkinsem düşecekmiş gibi geliyor ama nedense uzun zaman oldu hala orda duruyor. Hani şöyle bir şey yersiniz de ya çok acı ya da ekşidir, yüzünüzü buruşturur acı çektiğinizi gösterirsiniz, ardından bir lokma daha, bir daha alır acının zevke dönüştüğünü hissedersiniz, işte öyle bir şey alışkanlık gibi, tutku gibi artık hep paçanızda taşır durursunuz.
Aşağılara düşmeden bir zamanlar omzunuzda taşımış olmanızdır belki silkinmekten alıkoyan, onun gidişini görmek istemez o acıya yaşamamak için gözünüzden akan yaşı gizlersiniz. Deniz kenarında yürürken bir ara elinizdeki ince çubukla kumlara gençlikten kalma alışkanlığınızla bir kalp resmi çizersiniz, hani o bir okla ikiye ayrılan bir tarafında kendinizin bir tarafında onun adı, ama bu kez biraz farklı.
Okun geçtiği yerden sızan kanı belirlersiniz çünkü yaralanmıştır bu kalp, kan durmak bilmez sızar da sızar.
Gelincik çiçeği gibi kızıla dönmüş güneşin batışını engellemek isterim umutlarımı birlikte götürmesin diye, ben ne hayallerle baş koymuştum dersiniz başınızı omzuna yaslar yine de gitmesin diye ah çeker gözünüzün yaşını gizlersiniz.
Akan yaşın sel olduğunu zannedip yağmurun sularına kapılırcasına nereye sürüklerse gidersiniz, aslında aşağılara düşen o değil de kendiniz olduğunu belki biraz geç belki de hiç fark etmeden acının verdiği tatlılıkla belki hiç silkinmez diye, paçasına sımsıkı tutunmaya devam edersiniz.