Evrensel Londra Temsilcisi Arif Bektaş aklımda olan bir konuyu “Türkiye’de Suriyelilere yapılanlar bize İngiltere’de yapılsa Londra’yı inletiriz” başlığıyla geçen hafta kaleme almış. Yazıyı beğendiğim için özetini sizinle de paylaşmak istiyorum.
Bektaş, İngiltere’de yaşayan Türkiyelilerle, Türkiye’de yaşayan Suriyelileri karşılaştırdığı yazısında nüfusu yarım milyona yaklaştığı öne sürülen toplumun Londra’da kendi kültürüyle hayatın her alanında sorunsuzca var olduğunu anlatıyor. Bir azınlık olarak da kendini ifade edebilmesini, nüfus gücüne değil, Birleşik Krallık burjuva demokrasisindeki içerilmiş insan haklarına bağlıyor. Bektaş Londra’da göçmen karşıtı ırkçılığa karşı toplumdaki mücadeleden de örnekler vererek içinde yaşanılan ülkedeki STK’ların desteğinden de söz ediyor.
Londra’daki azınlık toplumlarının ulusal ve dini bayramlarını özgürce kutlaması, kendi dilinden işyeri tabelalarını sınırsız ve engelsiz asmalarını Türkiye’deki Suriye karşıtlarına örnek olması için anlatan Bektaş, yazısında Türk Günü gibi ulusalcı festivallerin bile belediyelerce “kültürün özgürce yaşatılması” adına destek görmesini de örnek gösteriyor.
Meslektaşım uzunca yazısının sonunda Türkiye’deki Suriyeli toplumun ucuz emek olarak sömürülmesinden plaja yasağı getirilecek kadar ırkçı ve ayrımcılıkla karşılaşması karşısında “Bir de dönüp ülkeme bakıyorum, utanıyorum!” yorumunu yapıyor. Doğru söze ne denir?
* * *
İngiltere’de yaşayan Türkiyeli topluma ilişkin çalışmalarıyla da tanınan Prof. Dr. İbrahim Sirkeci’nin öncülüğünde her yıl farklı bir ülkede yapılan Uluslararası Göç Konferansı (The Migration Conference) bu yıl 18 – 20 Haziran tarihleri arasında İtalya’nın Bari şehrinde gerçekleştirilmişti.
Böylesi küresel bir konferansın Londra’daki değerli akademisyenlerden Prof. Dr. İbrahim Sirkeci organizasyonunda gerçekleşmesi ve konferans yeri olarak da denizden gelen göçmenlerin kurtarılmasına resmen engel olan İtalya’nın seçilmesi önemliydi.
Türkiye’deki ulusal basın atlasa da bizim yayınladığımız konferans haberinde California Davis Üniversitesi’nden Prof Philip L Martin’in politikacıların göçü iç politika malzemesi yapmaktan kaçınmalarını vurgulayarak “Göç bir sorun değil, iyi yönetilmesi gereken bir durumdur” sözü konferans sonucunun iyi bir özeti sayılabilir.
Hani savaşlar olmasa, kimse evini barkını tarlasını takkasını terketmese ama olan olmuşşa da ortadaki durumu insana yakışırcasına yönetmek gerekiyor. Türkiye’deki Suriyelilerin yaşam koşullarını iyileştirmek ve onları kendi kültür renklerini soldurmadan Türkiyedeki çok renkli mozaiğe entegrelerini sağlamaya çalışmak en doğrusu.
* * *
Bütün bunlar için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Arif Bektaş’ın anlattığı Londra’daki azınlık toplumlarının haklarına göz atmak yeterli. Eğer Hıristiyan bir ülkenin başkentinde demokratik olarak seçilen Pakistan kökenli Müslüman belediye başkanı, Trafalgar Meydanı’nda bayram kutlaması organize edebiiyorsa, Hackney’de topluma ait Süleymaniye Camisi’nde ezan okunabiliyorsa bu hakları ve hoşgörüyü Türkiye’ye de taşıyabilmeliyiz.
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec
- Kral Charles ve bir yoksul hastalığı olarak kanser…
- Ahhh Kate Osamor bir çuval inciri berbat ettin!
- Yurtdışındaki vatandaşların oy hakkı olmalı
- İngiltere havalimanlarındaki sıvı yasakları
- Tottenham Park Mezarlığı’nda sorun çözülüyor mu?
- İngiltere gündemindeki skandal