
Geçen hafta gazetelerin birinin arka spor sayfasında bir resim gördüm. Fotoğrafta bir tenis maçının ardından kaybeden tenisçi, kazananı samimi bir gülüşle kutluyordu. Resimden çok etkiledim diyebilirim. Sonra şu cümle geldi aklıma, içtenlikle gülerek yenilenleri, hayat her zaman ödüllendirir!
Eğer kötü bir şekilde kaybedersen, yani kavgayla, kızgınlıkla veya hakaretler savurarak (belki de sadece kendine kızarak) bu senin olgunluk dereceni ve sadece “kazanmak” için yaşadığını gösterir. Yani seni hayata bağlayan ve kişiliğine anlam veren kazanmaktan başka birşey değildir (ne pahasına olursa olsun “haklılığını” kabul ettirmektir derdin -ki sana göre dışarıya ne kadar farklı göstersende tek haklı ya da ödülü hak eden tek kişi sensindir). Bu yüzden kaybetmek en nihayetinde yok olmak anlamına gelir, yok olmak ve değersizlik.
Burada kaybetmeyi ya da kazanmayı yalnızca spor müsabakaları bağlamında düşünmemek gerekiyor. Bu eşimizle bir konuda karar vermeye çalışırken farklı düşündüğümüzde, bir toplantıda politik bir konuda sohbet ederken, kahvede ofsayt var mıydı yok muydu diye tartışırken, ya da yapılan bir yanlıştan sonra hatanın sahibini bulmaya çalışırken her zaman yaşadığımız bir durum.
İçtenlikle gülerek yenildiğini kabul eden insan için “hayatın anlamı” (her konuda) galip gelmekte, yani sadece kazanmakta yatmaz. O insan bilir ki hayatın her hangi bir alanında bazen başarılı olur, bazen de olamaz ve bazen hatalar da yapar -hiç kendisinde görmek istemediği ya da başkalarının kendisi hakkında görmesini hiç istemediği hatalar da yapabileceğini kabul eder, ve anlayışlıdır. Kendisine biçtiği değerin aldığı ya da alacağı “ödüllerde” değil, bulunduğu eylemle kurmuş olduğu bütünlükte yattığını bilir.
Eğer yaşamın amacını devamlı ve davamlı bir şekilde kazanmak olarak belirlersek yaşam her gün aynı şeyleri yaşadığımız ve “farklı” olmaya çalışırken hep başkalarına benzediğimiz yani farklı ol(a)madığımız, sadece kazanma hırsının galip geldiği bir kısır döngüye dönüşür. Üretemediğin, yaratamadığın sadece peşinde koşturduğun… her günkü yaşam içerisinde ortaya çıkan iyilikleri, güzellikleri ve olanakları fark etmediğin, fark etmek için çaba sarf etmediğin, gözünü kapattığın bir karamsarlık döngüsü.
Kırışıklıklar düzelmese de o kırışıklıkların olması yüzün güzel olmadığı anlamına gelmez, gidenler dönmese de anılarıyla bizimle olmaya devam ederler ve “yeniler” hep gelir, en güzel filmi çekemezsende sevdiğin işi yapmanın verdiği hazla ürettiklerin doyurur seni. Böyle düşünen biri teslim olmaz şu anını doya doya yaşar, ne gelecekte ne de geçmişte…ne de kazanmak için, anı doya doya yaşamasının nedeni an’ı dinlemesini bilmesinde yatar, çünkü yaşadığı an’ları dinledikçe hep kendisini ileriye, varmak istediklerine götüren olanakları group, kendisini yaratıcı süreçlerin içinde bulur.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!