Özgürlük ve bireysel var olmanın gelişmediği bir yerde dünyaya gelmişsen, dünyanın en ileri halini temsil eden entelektüel bir fikrin destekçisi ya da doğduğun ülkenin aksine daha çok özgürlüklerin olduğu bir ülke de yaşamına devam etsen bile, bağımsız, özgür bir bireysellikten gelen kendimizle barışık olma durumu yaşanmadığında ya da en azından ona ulaşabilme çabası içerisinde olunmadığında, hem dediklerin hem de pratiğin seni iyiliklere doğru değil de sevmediğin, istemediğin yaşamın merkezine doğru iter.
Sevmediğin, istemediğin, başkalarında gördüğünde seni sinirlendiren özelliklerin hayatına damga vurmasını sağlar. Yaşamın karşı olduğun, kötü gördüğün pratiklerden, yaşam tarzlarından pekte farklı olmaz. Burada belirtilen bireysel bağımsızlık ve kendimizle barışık olma hali, “ya ben fikirlerimle çok mutluyum, savunduklarımın arkasındayım” layloylom durumu değil, gerektiğinde bireyin kendisiyle en büyük kavgaya tutuşma, savunduğu görüşleri dışarıdan biriymiş gibi bakabilme cesaretini gösterebilme barışıklığıdır.
Bireysel özgürlüğün inşa edilmediği durumlarda o özgürlüklerin ya da bağımsız yaratıcılığın olması gereken yerlere sadece ve sadece dogmalar, kemikleşmiş esnemeyen fikirler ve yaşam pratiği doldurulur. Özgür olamayan birey kendine güvenmez ve bu güvensizlikten dolayı da esnek görünmek istemez. Kendiliğinden, yani “natürel” olarak güçlü olmadığına inandığından, yapay, gösterişe dayanan bir gücün peşinde koşar.
Bu yapay, gösterişe dayanan gücü bulmak kolaydır, emek gerektirmez, çaba gerektirmez, kendi kendinle hesaplaşıp şimdiye kadar bütün öğrendiklerini sorgulamayı gerektirmez. Böyle olunca kişi farkına bile varmadan bu dogmaların kemikleşmiş düşüncelerin hizmetçisi olur ve onların hayatını nasıl yönettiğini ve verimsizleştirdiğini fark etmez. Çünkü yapay, gösterişe dayanan güçler kişiliğinin bir parçası haline gelmiştir. Onlarsız kendini çırılçıplak hisseder o bundan dolayı da onları ölümüne savunabilir. O yüzden önce olunması gereken kişinin, grubun, toplumun bu özgürlük ve birey olabilme “devrimini” yapmasıdır yapamıyorsa da bunun olabilmesini sağlayacak koşulları yaratma mücadelesi içerisinde olmalıdır. Her ne kadar sistem ve sistemler buna el vermezseler de ancak bu bilince “erebilenler” doğru pratiğin gelişmesine önayak olabilirler. Böyle bir birey hangi dünya görüşünde olursa olsun baskıya uğrayanın yanında yer almaktan çekinmez.
Tüm yaşam pratiğine “iyilik” ve doğruluk yön verir ve bu pratik içerisindeyken iyiliğin, doğruluğun göreceliliğinin farkındadır. Gerektiğinde yanındakilerle ve kendisiyle çelişmeyi göze alıp, onları kaybedeceğini bilse bile çabasında ısrarcı olur. Yanlış yapmaktan çekinmez çünkü yaşamın, ilerlemenin bir yanılma ve öğrenme pratiği olduğunu, onu yaşama durumu olduğunu bilir.
Hiç kimseyi hor görmez, herkesi ve her şeyi onları belirleyen koşullara göre değerlendirmesi gerektiğini bilir, anlayışlıdır. Dünyaya sadece kendi penceresinden (bağlı olduğu düşünce, inanış, din, millet vb.) bakmaması gerektiğini bilir, böylece yaşanılan tüm acıları kendi acısı, sevinçleri kendi sevinci gibi yaşar. İleriye gitmek için gerektiğinde “geri” adım atmaktan çekinmez.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!
- Çocuklar Devamlı Mutlu Olmak Zorunda mı?