Mustafa Çetinkaya
Yıllar, yüzyıllar önce dünyadaki ülkeler mutlak krallıklarla yönetilirdi. Bir hükümdar her şeye hükmeder, tek yargı ve karar mekanizması olduğu için “hikmetinden sual olunmazdı”. Daha sonraları uygarlık ve halkın örgütlü gücü geliştikçe geniş halk kitleleri mutlak iktidarlardan küçük parçalar koparmaya başladılar. İlk örneklerinden biri de İngiltere’de “Magna Carta” olarak tarihe geçen olaydır. Kuvvetli bir komutan, 13. yüzyılda kralın tek kişilik yönetimini halk yararına sınırlandırmış ve bir anlaşma ile kayıt altına aldırmıştı.
O günden bugüne çok şey değişti. En başta Fransız İhtilali ile Fransa Kralı iktidarını ve kellesini cumhuriyetçilere kaptırdı. Sonrasında Rus Çarı, 1917 Sosyalist Devrimi’nde iktidarını kaybetti ve kurşuna dizildi. Bu tarihsel olayların dışında dünyanın birçok yerinde mutlak yönetimlere ve sömürgeciliğe karşı kanlı ayaklanmalar ve bağımsızlık kazanımları oldu. Her devrim demokrasiyi biraz daha geliştirdi ve iktidarlar daha fazla halka yayıldı. Günümüze bir çok devlet başkanı göstermelik olsa da meşruiyet almak için halk oyuna ihtiyaç duyabiliyor. Bu göstermelik demokrasi oyununun yanında özellikle Avrupa’da seçimle iktidara gelip, seçimle iktidardan gitmek, çoğulculuk ve demokrasi açısından dünyanın en gelişmiş sistemi durumunda. Avrupa’da, erken seçim ya da olağanüstü bir durum yoksa dört ya da beş yılda bir seçilen yerel ve ulusal meclisler halk adına bütçe yapma ve ülkeyi yönetme yetkisi kullanırlar.
Ancak son yıllarda yurtta ve dünyada ilginç gelişmeler oluyor. En gelişmiş ülkelerde, en güvendiğimiz demokrasilerde bile iktidara gelenler hâkimiyetlerini genişletmek, demokrasinin güvencesi kurumları zayıflatarak daha fazla iktidar alanı istiyorlar. Onları sınırlayan anayasa ve teamülleri bir kenara bırakıp, güya ülkenin ‘âli menfaatleri’ için “süper güç ve süper yetkiler” kullanmak istiyorlar. ABD’de yaşanan kötü örnek diğerlerini de cesaretlendiriyor. Pek çok ülkede iktidarların seçim takvimlerini, kural ve kaideleri kendi lehlerine esnetmeye çalıştığını görmek artık şaşırtıcı değil. Bunun adı bazen “reform”, bazen “geçiş süreci”, bazen de “idari uyum” olsa da aynı kapıya çıkıyor: Sandık erteleniyor, mevcut yöneticilerin görev süresi fiilen uzuyor ve halkın karar verme hakkı geciktiriliyor.
Son yıllarda Latin Amerika’da anayasal dönüşüm paketleri bahane edilerek seçimlerin aylarca ertelendiğini, bazı Afrika ülkelerinde güvenlik riskleri öne sürülerek yerel yönetimlerin geçici idarecilere devredildiğini ve Balkanlar’da idari birleşmeler gerekçe gösterilerek sandığın tekrar tekrar ileri tarihe alındığını gördük. Orta Doğu’nun en gelişmiş demokrasisi Türkiye’de olanlar herkesin malumu. Bu süreçlerin ortak özelliği, geçici diye sunulan düzenlemelerin beklenenden daha uzun sürmesi ve halkın demokratik katılımının giderek zayıflamasıdır.
Bu tablo İngiltere gibi köklü bir demokrasi için uzak görünse de bazı bölgelerde 7 Mayıs 2026 yerel seçimlerinin bir yıl ertelenmesi kararı doğal olarak benzer tartışmaları gündeme getiriyor. Yanlış okumadınız, İngiltere’de bazı belediyelerde yerel seçimleri bir yıl ertelemek istiyorlar. Labour gelecek yerel seçimi kaybetmekten korktuğu için mi ertelemeye gidiyor dersiniz? Resmî açıklamaya göre amaç, yeni idari yapılanmanın sağlıklı yürütülmesi ve varlığı sona erecek kurumlar için gereksiz seçim yapılmaması. Bir seçim bir kez ertelendiğinde ikincisinin de ertelenmesi kolaylaşıyor; “geçiş dönemi” denen yapıların süresi uzuyor; halkın denetim gücü azalıyor ve iktidarın eli güçleniyor. İngiltere’deki ertelenme tartışması tam da bu noktada hassaslaşıyor. Dünyadan alınan ders şu ki, geçicilik iddiasıyla başlayan düzenlemeler siyasi istikrar gerekçesiyle uzatılmaya oldukça elverişli oluyor.
Pek çok ülkeden toplanan örnekler şunu gösteriyor: Seçim ertelemek olağanüstü durumlarda bazen zorunlu olabilir; fakat bunun istisna mı yoksa alışkanlık hâline gelebilecek bir yapı mı olduğuna bakılmalı. İngiltere’deki son erteleme kararı da tam bu yüzden yakından izlenmeyi hak ediyor. Malum, kapıdan bacadan sağ ve aşırı milliyetçilerin ayak sesleri çoktan duyulmaya başlandı…
- Ekonomiyi mi, Yoksa Algıları mı Yönetiyorsunuz?
- Göçmene 20 yıl pranga, Halka kemer sıkma
- Merkez Partiler Oy Kaybediyor, Solda Alternatif Green Parti
- Ekonominin Vicdanı Vergidir
- Enerji Faturaları Cep Yakıyor, Hükümet Çare Peşinde
- İngiltere’de Enflasyon Neden Düşmüyor?
- Kaçak Göçmen ‘Out’, Nitelikli Göçmen ‘In’
- Yapay Zekâ İşsizliği Artırır mı?
- İngiltere Ekonomisi Durağanlığa mı Gidiyor ?
- Labour’un Tehlikeli ve Zor Sınavı



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON





