Londra’da 2015 yılının ilk günlerinde yirmi yaşında bir gencimiz daha intihar etti. Ne büyük acı. Geçen on yıl içinde sadece Londra’da onlarca gencimizi bu şekilde kaybettik, kaybetmeye devam ediyoruz.
Tüm canlılar içinde yavrularının yetişmesi en uzun zaman alan tür, insanoğluymuş. Bir insan ortalama yirmi, kimi zaman yirmi beş yaşından sonra kendine yeterli hale gelebilyor. İntiharlar çok hassas bir konu, ne söylense bir yere dokunuyor, birilerini incitiyor. Yaşanan trajedilerden sadece aileleri sorumlu tutmak kolaycılık olur. Para kazanma derdinden bazı ailelerin uzun saatler çalıştığı ve çocukları ile yeteri kadar zaman geçirmediği, en çok dile getirilen neden. Oysa sanırım sorun daha derinde…
İngiltere’ye Türkiye’den gelen birinci kuşağın büyük çoğunluğu köyden, farklı kültürden büyük bir şehre doğrudan gelmişler. Bu insanların yaşadığı toplum içinde kendine has değerleri, aile bağları, doğal çevreleri, bağlı oldukları dini merkezler, siyasal yapılar, kültürleri veya töreleri vardı. Toplulukları bir arada tutan, denetleyen bu değer yargılarıdır, onlara güven ve aidiyet duygusu verir. Zorluklardan ve mücadelelerden sıyrılıp İngiltere’ye gelen birinci nesil kolay pes etmez, kendilerini bırakmazlar, tutunmaya odaklanmışlardır çünkü. İşte bu çalışkan topluluğun en zayıf halkası ikinci kuşaklardır. Sorun da burada ortaya çıkıyor. Türkiye’nin en küçük yerleşim biriminden dünyanın en büyük mega kentine yapılan fiziksel ve kültürel taşınma sırasında yaşanan stres ve uyumsuzlukların bedelini korkarım bu ikinci kuşaklar ödüyor. Londra’da doğan ya da küçük yaşta İngiltere’ye gelen gençler, evde ayrı okulda ayrı iki hayat yaşıyorlar. Gönül işleri, gelecek kaygısı yada aile baskısı nedeniyle son adımı atsalarda, intiharlara sürükleyen asıl neden aidiyet ve öz güven duygusunun yeterince gelişmemesidir kanımca.
Bir çok yazımda işlemeye çalışıyorum, gurbette yaşamak zordur, cebinizde daha çok paranız olabilir, daha iyi evlerde yaşayıp daha iyi arabalara biniyor olabilirsiniz fakat herşeyin olduğu gibi bununda bir bedeli var. İngiltere de yaşayan Türkiyeli Toplum birazda işçi olarak çalışma imkanı bulamadığından, kendi işini kurup uzun saatler çalışarak hayatta kalmaya çalıştı, kısmende başarılı oldu. Fakat gözden kaçırmamamız gereken şey, bir zincirin en zayıf halkası kadar sağlam olduğu gerçeğidir. Hiç tanımasanız da ömrünün baharında bir evladımızı yitirince zincir kopuyor, insanın içi sızlıyor.
İngiltere’ye bizden öncede toplu halde göç eden diğer uluslardan insanları iyi takip etmek gerek. Bir çoğu bizim gibi Kuzey Londra’dan hayata atılmış. Daha sonra kalıcı başarının marketler, restaurantlar zinciri değil, eğitim ve profesyonelleşmek olduğunu farkedip, çocuklarının eğitimine yatırım yapmaya başlamışlar. Para kazanmanında kaybetmeninde, iklimi gibi değişken olduğu Britanya Adası’nda emek ve paralarımızı, evlatlarımızın eğitimine gelişimine yatırmak emin olun daha çok kazandıracak ve daha çok gururlandıracaktır. Bu haftaki yazımı Çinli düşünür Huang Che’nin bir sözü ile bitirmek istiyorum “Planınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin.”
- İşçi Partili adayların kazanma şansı yüksek…
- Irkçılık Farklı Şekillerde Ortaya Çıkan Bir Hastalıktır
- Sokağa çıkma yasağını kaldırmanın yol haritası
- İngiltere, Türkiye arasında seyahat yasak değil ama çok zor
- Kripto Para Piyasasında Neler Oluyor?
- Sokağa Çöp Atmak Alışkanlık Haline Geldi
- 6 Mayıs 2021 UK Seçimlerinde Herkes Galip!
- 6 Mayıs 2021 Seçimleri
- İlk Defa Ev Alacaklara Kolaylıklar!
- İngiltere ‘açılımında’ yeni yol haritası