Geçen hafta Türkiye’deydim, iki hafta bu köşeden sizlere yazamadım. Yazımı arayıpta bulamayan okurlarımdan af dilerim…
İzin verirseniz bu hafta Türkiye – İstanbul izlenimlerimi aktarmak istiyorum. Seçimlere kısa bir süre kalamasına rağmen, ülkede eski seçim heyecan ve havası kalmamış, sokaklarda plastik bayrak ve flamalar yok. Çevrecilik açısından olumlu bir gelişme, bunun yanında dev boyutlarda aday ve lider posterlerini her yerde görmek mümkün. Adaylardan çok lidere ay verme çağrıları artmış, bir çok adayın ismini duyan bilen yok. Seçim propaganda sistemleri de değişmiş. Yirmi yıl önce Türkiye’de ciddi bir gazete okuru vardı, şimdilerde bedava dagıtılan gazetelerin yüzüne bakan yok. Kamu ve özel kuruluşlardan icazetle reklam alan yandaş gazeteler bol bol basıyor, muhalif gazeteler ise basın ilan kurumunun yasal olarak dağıtmak zorunda olduğu reklam geliriyle ayakta kalmaya çalışıyorlar. Apartman girişlerine atılan ve uçak kapısında bedava dağıtılan yandaş gazetelere ilgi yok.
Çeşitli kesimlerden insanlarla ülkenin durumu hakkında konuşma fırsatım oldu. Yaz aylarında yaşanan döviz krizi ve enflasyonun etkileri bu aylarda çok ağır hissedilmeye başlanmış, herkes pahalılıktan şikayetçi. İnsanlar evlerinde tencere kaynatmakta zorlanır hale gelmişler. Köylerin boşalması ve insanların büyük şehirlere yığılması nedeniyle yaşanan dengesiz dağılım, betonlaşma, ekonomik ve sosyal hayatı bozmuş. Asgari ücret yılbaşında yapılan büyük zam artışına rağmen aylık iki milyon (üç yüz sterlin) düzeyinde. Emeklilerin durumu daha da kötü, milyonlarca emekli asgeri ücretin yarısı kadar maaş alıyor. Köylerin yüzde doksan boşalması, toprakların işlenmemesi kırsal kesimden gelen yiyecek desteğinin azalması, temel gıdaların sağlanması konusunda dar gelirli aileleri zora sokmuş. Çok katlı beton bloklar arasında kutu gibi apartman dairelerde yaşayan, doğaya yeşile hasret insanlar, yemek için dahi yeşil sebze meyve alamaz duruma gelmişler. Hastahanede temizlikçilik yapan bir teyze ile konuştum, bir yıl öncesine kadar haftada yüz lira ile semt pazarına gidip haftalık alış verişini yapıyormuş, şimdi aynı şeyler için iki yüz liraya ihtiyaç duyduğunu fakat maaşının aynı kaldığını söylüyor. Elektirk, gaz ve yakıt gibi zorunlu faturalarda bir yıl içinde yine yüzde yüz fiyat artışına uğramış. Reklam ve tanıtım endüstrisinde çalışan ve yetmiş kişi isdihtam eden bir işadamı, girdilerin artması işlerin azalması nedeniyle işyerini açık tutabilmek için tüm birikimlerini sattığını, son aylarda insanların maaşlarını ödemekte dahi zorlandıklarını söylüyor. Sanayide üretim yapan bir başka işadamı ise alınan çeklerin büyük bölümünün geri dönmesi nedeniyle mal satmak istemediğini, pek çok rakibinin iflas ettiğini kendilerinin de fırtınanın geçmesi umuduyla direndiklerini söylüyor.
Otuz yıl önce aynı sıralarda okuduğum gazeteci arkadaşlarımda Türkiye’de yandaşlar dışında gazete ve medya kuruluşu kalmaması nedeniyle işsizler. Benim Türkiye’de gazetecilik yaptığım yıllarda bir gazeteci, öğretmen polis gibi devlet memurlarının iki katı ücret alırdı. Şimdi asgari ücretle dahi çalışacak iş yokmuş. Meslekten ve gelecekten ümitlerini kesen gazeteciler
, yaşamlarını sürdürebilmek için emekli aylıklarını alabilecekleri yaş hadlerinin dolmasını bekliyorlar. İstanbul’un her yerinden Afrika’dan, Asya’dan ve Orta Doğu’dan gelen yüzbinlerce göçmen var. Araçların ortalama yüz kilometre seyirettiği E6 otoyolunda kucağında çocuğu ile yağmurda dilenen insanlar gördüm. Her ne kadar sosyal medya üzerinden İstanbul’un güzel fotoğraflarını paylaştıysam da şehrin öbür yüzü içler acısı.
Bu arada İstanbul Üniversitesi’nden Arkadaşım Alper Taş’ın CHP’den İstanbul Beyoğlu Belediye Başkanlığı için aday olduğunu öğrendim. İstanbul’da kaldığım süre içerisinde toplantılarına katıldım ve Londra’daki yerel yöneti ve seçim çalışmaları hakkında konuştuk. Eski bir Beyoğlu sakini olarak ilçenin içine düştüğü duruma üzülüyordum. Umarım Alper ve yerel yönetimlere aday olan tüm güzel insanlar kazanır. Ülkenin üzerine ‘kadar gibi’ çöken karabasandan kurtulmak için birer ümit olurlar.
EĞİTİMLİLER VE VARLIKLILAR ÜLKEYİ TERK EDİYOR
Türkiye’de dar gelirliler yoksulluk sınırının dibinde gezinirken, varlıklı ve eğitimlilerde mutlu değil. Yabancı sermaya akışı durmuş. Yerli sermaye yatırım yapmaktan vaz geçmiş, mümkünse parasını yurt dışına kaçırmanın derdinde. Bu günlerde Türkiye’ye sadece kelepir yer almak isteyen ucuz arazi kapatma derdinde olan yabancı yatırımcılar biraz ilgi göstriyormuş. Bu köşeyi izleyenler Ankara Anlaşması hakkında sık sık yazılar yazdığımı bilir. Ankara Anlaşması üzerinden İngiltere’ye göç eden insan sayısında hızlı bir artış olduğunu geçen haftaki yazılarımda bahsetmiştim. İngiltere İçişleri Bakanlığı 2018 yılında Ankara Anlaşması üzerinden İngiltere’den çalışma talebinde bulunan dosya sayısını 7,607 olarak açıkladı. Home Office tarafından 28 Şubat 2019 günü açıklanan verilere göre, İngiltere tarafından verilen bir iş kurma vizesiye 2017 yılında da 5,205 kişi başvurmuştu.
Doğduğumuz ülke de yaşadığımız ülke de bu günlerde sıkıntılı günler yaşıyor. Kriz dönemlerinin geçip güzel günlerin gelmesi özlemiyle…..
- İşçi Partili adayların kazanma şansı yüksek…
- Irkçılık Farklı Şekillerde Ortaya Çıkan Bir Hastalıktır
- Sokağa çıkma yasağını kaldırmanın yol haritası
- İngiltere, Türkiye arasında seyahat yasak değil ama çok zor
- Kripto Para Piyasasında Neler Oluyor?
- Sokağa Çöp Atmak Alışkanlık Haline Geldi
- 6 Mayıs 2021 UK Seçimlerinde Herkes Galip!
- 6 Mayıs 2021 Seçimleri
- İlk Defa Ev Alacaklara Kolaylıklar!
- İngiltere ‘açılımında’ yeni yol haritası