
Dijital çağın en güçlü rüzgârı artık teknolojiden değil, teknolojinin kendi kendine yetme gücünden kaynaklanıyor. Bir zamanlar sanayi devrimi buhar gücüyle makineleri harekete geçirmişti; insanlar işlerini kaybedeceklerinden korktular, fakat sanayileşme yeni iş alanları da açtı.
Milenyumdan sonra imalat ve hizmet sektöründe istihdam edilen robotlar da kaygı yaratmadı değil. Fakat bu kez durum farklı; sorun artık emek rekabeti değil. Makineler aracılığıyla genişleyen iş kollarında daha çok insan zekâsına ihtiyaç vardı. Şimdiki durum çok farklı: Yapay zekâ (AI) bugün insan zekâsının alanına giriyor, üstelik çok hızlı, hatasız ve durmaksızın. Hem de yalnızca işleri kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp, insan emeğinin, insan beyninin doğrudan rakibi haline gelerek.
Küresel Tehlike: İş Kıyameti
Araştırmalar ve rakamlar, bu dönüşümün artık teoriden çıkıp ekonomiye doğrudan yansıdığını açıkça gösteriyor. Son dönemde, iş dünyasındaki kurumların neredeyse yarısı, yapay zekâyı yeni çalışan istihdamının yerine koyuyor. Özellikle araştırma, veri analizi, idari işler ve yazışmalar gibi giriş seviyesi görevler, AI sistemleri tarafından devralınmış durumda. Başka bir deyişle, “işe başlamak” kavramı dönüşüyor. Yeni mezunlar artık iş bulma değil, yapay zekânın doldurmadığı boşlukları bulma mücadelesi veriyorlar.
Yeni Mezunlar En Büyük Risk Grubu
Şirketler kısa vadeli verimlilik uğruna uzun vadeli insan sermayesini göz ardı ediyor. Eskiden “stajyer” ya da “asistan” olarak işe başlayan gençler, deneyim kazanarak ilerlerdi. Şimdi o görevleri ChatGPT, Gemini veya Copilot benzeri yapay zekâ sistemleri yapıyor. Bu durum yalnızca işsizliği artırmıyor; geleceğin uzmanlarını da ortadan kaldırıyor. Çünkü kimse deneyim kazanma fırsatı bulamazsa, birkaç yıl sonra “uzman” pozisyonları için aday kalmayacak. Buradan sessiz bir krize doğru gidiyor olabiliriz; işsizlikten daha tehlikeli olan şey, insanlardaki “beceri ve tecrübe erozyonu” dur.
Ekonomik Verimlilik ve Sosyal Denge
Özellikle kamu yatırımları her zaman yüksek kârlılıklar gözetilerek yapılmaz. Geri kalmış bir bölgeye yapılan yatırımdan yüksek kârlılık beklenmez; devlet, o bölgedeki sosyoekonomik gelişmeyi güçlendirmek için buraya pozitif ayrımcılık yapabilir. Bölgeler arası dengeleri korumak için bu çok gerekli ve yerinde bir politikadır. Örneğin İngiltere’de İçişleri Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının birçok ana bölümü Londra’da değildir; bölgesel istihdam için ülkenin çeşitli bölgelerine dağıtılmış durumdadır.
Yapay zekâ ile sağlanan otomasyon üretkenliği artırıyor ve maliyetleri düşürüyor belki. Ancak bu verimlilik, gelir adaletsizliğini ve bölgesel dengesizlikleri kesinlikle derinleştiriyor. Ortada alışveriş yapacak orta sınıf ve alım gücü olan insan kalmadığında, üretilen mallar kime satılacak?
AI yatırımlarını yapabilen büyük şirketler daha güçlü hale gelirken, küçük işletmeler ayakta kalmakta zorlanıyor. Gelişmiş ülkeler teknolojiyi yönlendirirken, gelişmekte olan ülkeler üretim zincirinden kopma riskiyle karşı karşıya. Eskiden çarşıya alışverişe çıkar, her bir ihtiyacımızı farklı bir dükkândan alır, yemek yer, kahve içer, eve dönerdik. Şimdi her şey cep telefonundaki bir tuşla ertesi gün kapımızda.
Hem de yüzde yüz geri iade garantisiyle. Sokaklarda açık kalmaya direnen birçok dükkân aslında sermayeden yiyor. Perakende satış yapan birçok işyeri hızla tükenmeye doğru gidiyor. Eskiden çalışanla patron arasında “çalışan-çalıştıran” sınıf farkı olurdu; yapay zekâ çağında “dijital sınıf farkına” doğru gidiyoruz.
Zamana ve teknolojiye karşı koymak, yapay zekâyı yasaklamak veya yavaşlatmak gerçekçi ve mümkün değil. Önemli olan, AI ile rekabet etmek değil, AI ile iş birliği yapmayı öğrenmekten geçiyor. Belki bizden geçti ama gelecek nesiller için hepimiz kaygılı olmalıyız.
Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı?
Araştırma ve çalışmalardan derlediğim senteze göre: Yapay zekâyı tasarlayan insan beyni buna karşı önlemleri de düşünüyor. Eğitim sistemi hızla değişiyor, değişmeli. Artık ezber ve tekrar yerine yaratıcılık, problem çözme, iletişim, empati gibi insana özgü yetenekler ön plana çıkarılmalı. Üniversiteler, “AI ile çalışabilen insan” yetiştirmeye odaklanmalı.
Devletler, AI kullanımıyla işten çıkarılan sektörlerde “yeniden beceri kazandırma programları” başlatmalı. Ayrıca, AI kazançlarından elde edilen gelirlerin bir kısmı, toplumsal eğitim fonlarına yönlendirilmelidir.
Kurumsal sosyal sorumluluk artık çevreyle sınırlı değil. İnsan kaynağına yatırım yapmak, sürdürülebilirlik kadar stratejik bir zorunluluk. Yapay zekâyı bir tasarruf aracı değil, insanı güçlendiren ortak olarak görmek gerekiyor. Tarihte her teknolojik devrim bir korku doğurmuştur: matbaa, elektrik, bilgisayar… Ancak her seferinde insan adaptasyon gücüyle kazanan olmuştur. Fakat bu defa her şey çok hızlı değişiyor; adaptasyon için yeteri kadar zaman yok.
Yapay zekâ devrimi yıllar içinde değil, aylar içinde meslekleri dönüştürüyor. Bu yüzden önlemler bugünden atılmazsa, gelecekte değil, belki de yarın sabah işsiz nesiller ortaya çıkabilir. Yapay zekâ, insanın yerini almak için değil, insanın sınırlarını genişletmek için kullanılmalı. Teknoloji ilerlerken insanın değeri kaybolmamalı.
Geleceğin en önemli mesleği, “insan kalabilme sanatı” olacak galiba
- İngiltere Ekonomisi Durağanlığa mı Gidiyor ?
- Labour’un Tehlikeli ve Zor Sınavı
- İstifa
- Vatan, Bayrak, Göç, UK
- Kış Soğuk Geçecek, Faturalar Sıcak Gelecek…
- Zil Çaldı, Okullar Açıldı, Eğitimde Eşitlik Şart
- Çocuk Yardımını Kimler Alabilir, Ne Kadar Alabilir?
- Yağmur Ülkesi İngiltere’de Su Krizi Kapıda
- Karbon Pasaportu ve Yardım Alanlara Yurt Dışı Kısıtlaması
- Birleşik Krallık, Kripto Para Yarışında Geride mi Kaldı?