
Evdeki anne-baba, okuldaki arkadaş, mahalle doktoru ve psikoloji içinden bir çok uzman depresyonu açıklarken depresyondaki insanın davranışlarını o kişinin kendisinden kaynaklandığını yani nihayetinde bulunduğu ruh halinin sorumlusunun kendisi olduğu yargısı ile hareket eder. Bu direkt bir şekilde dile getirilmese bile günlük yaşam dilimiz ve günümüze hakim olan teoriler buna işaret eder. Bu yargılara göre kişinin depresyonda olmasının nedeni kendi “içsel” mekanizması ya da olayları anlamasını sağlayan “içsel” dinamiklerdir. Depresyondaki bireyi hem kendisi hemde toplum zayıf görüp, yeterince güçlü iradesi olmayan biri olarak kabul edip tarif eder. Edilmese bile kendi düşünce dünyamızı bu konuda incelediğimizde buna benzer değer yargılarımızı rahatlıkla görebiliriz.
Bunun böyle olmasının nedeni özellikle fiziksel ve ruhsal “hastalıkları” anlamamıza son yüzyılda şekil verip, hükmeden Biyolojik Model’dir. Biyolojik Model fiziksel hastalığı anlamaya çalışırken hastalığın kaynağını kişinin vücuduna yani “içine” bakarak çözmeye çalışır. Bu önermeden yola çıkan Biyolojik Model çok büyük başarılara ve birçok fiziksel rahatsızlıkların çaresinin bulunmasını sağladı. Bu başarının devamı olarak bilimsel psikoloji ruhsal rahatsızlıkları aynı şekilde açıklamaya çalıştı ve çalışıyor. Zaten psikolojik sorunları ilaçlarla tedavi edip, “bozuk” olan beyni “akıl hastanelerine” tıkarak sadece ilaçlarla iyileştirme uğraşıda Biyolojik Model’in etkisi ile ortaya çıktı. Tabii ki yapılan birçok araştırmayı göz önüne aldığımızda ilaç tedavisinin özellikle kronik depresyon üzerindeki olumlu etkisini göz ardı edemeyiz. Ama özellikle son yıllarda özellikle Davranışçı terapistler bu modelin insanların yaşadıkları psikolojik problemleri açıklamadaki yetersizliklerine işaret ediyor.
Davranışçı terapiye göre depresyon kişinin kendisinden kaynaklanmaz aksine depresyon kişilerin yaşamlarını beliryen şartlar ve çevresi ile olan ilişkiler sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Depresyon insanın içindeki bir şey (zayıflık) değil, depresif (negatif) çevre ve koşullar içinde kısır döngü bir şekilde devam eden davranışlar dizgesi ve o çevre ile süregelen negatif ilişkilerdir.
Kişi yaptıklarını, çevresi ve insanlarla ilişkilerini değiştirmediği takdirde depresyonda olmaya devam edecek ama bunları değiştirme uğraşı içerisine girdiğinde kendisini daha iyi hissedecektir. Davranışçı terapide kişi beynini anti-depresif bir hale getirme uğraşına teşvik edilmenin aksine çevresini, o çevre ile olan ilişkilerini anti-depresif bir hale getirmeye teşvik edilir.
Böylece kendini daha iyi hissedip, güveni arttıkça ileriye, gelişime doğru olan yolculuğu, çevresinde pozitif deneyimler doğurup O’nu beslemeye devam edecektir.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!