Hepinize merhaba,
Geçmişte İstanbul’da kendi odamda uyanmanın değerini bile bilmezdim. Kendi evimde ve şehrimde olmanın verdiği huzuru ve rahatlığı ancak evimden çok uzakta, senelerce Londra’da yaşayınca anladım. Biz insanoğlu maalesef bazen elimizdeki güzelliklerin kıymetini kaybedince veya uzak kalınca çok daha iyi anlıyoruz. Ama bizler değişim yolundayız. En azından bunu fark etmemiz bile bir değişimdir.
Yeni ve değişmiş ben ise artık sabahları uyandığıma göre halen yaşadığımı, sağlıklı olduğumu, her yeni günün yeni güzel fırsatlar demek olduğunu düşünüyorum. Doğanın yeniden canlandığını görüyorum. Kuşların cıvıl cıvıl seslerini duyuyorum.
Siz hiçbir serçenin “Aman ya her gün cıvıldıyorum. Bugün canım istemediği için somurtacağım ve ötmeyeceğim” dediğini duydunuz mu? Serçeleri kendime örnek alıyorum. Her yeni güne uyandığıma göre rızkımın Yaradan tarafından hazırlandığını düşünüyorum. Yeter ki içinde bulunduğumuz hayatın bizleri üzen ve hoşlanmadığımız yanlarına değil, mutlu eden taraflarına odaklanabilelim.
Ve hemen elimi yüzümü bol su ile güzelce yıkıyorum. Pencereyi açıp derin derin nefes alıyorum. Her sabah yaptığım gibi kahvaltı etmeden aç karnına kocaman bir bardak suyumu içiyorum. Sonra sıra esnetme hareketlerimde. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur demiş atalarımız. Esnetme hareketlerimi yaparken kendi ihtiyacıma göre seçtiğim olumlama cümlelerini ayna karşısında ve yüksek sesle tekrar ediyorum. Tabi fazla yüksek sesle değil. Yoksa evdekiler veya komşular kendi kendime konuşmamı biraz tuhaf karşılayabilirler. Vaktimin az olduğu zamanlarda ise sabahları günümün iyi geçmesine niyet ediyorum.
“Bugünümü mutluluk ve umutla yaşamaya niyet ediyorum.”
Buraya kadar kendi iç dünyamızda her şey yolunda. Ama tabi ki dışımızdaki dünyada sorunlar olabilir. Sonuçta herkes hayatın güzelliklerine odaklanmayı seçmek zorunda değil. Fakat bizi dışarıdaki çevremiz değil öncelikle kendi değişimimiz ilgilendiriyor. Herkes kendisinden sorumludur. İnsanlar dünyayı değiştirmek istiyor ama kimsenin aklına önce kendisini değiştirmek gelmiyor.
Yazılarımda aklımızı kullanmayınca ve düşüncelerimizi oluruna bırakınca, negatif düşüncelerimizin otomatik olarak baskın çıkma olasılığından bahsediyorum. Biz buna benzer enerjiler benzer enerjileri çeker diyoruz.
Ya da Mevlana’nın dediği gibi “Gül düşünürsün gülistan olursun. Diken düşünürsün dikenlik olursun.”
Evet, günümüzde bu konu ile ilgili bir yasa olduğu artık kesinleşti ve bu yasaya hepimizin bildiği gibi ‘Çekim Yasası’ deniyor. Aslında bu yasa asırlar boyu biliniyordu ama hiç bu kadar popüler olmamıştı. Sadece belli bir kesim tarafından biliniyordu. Bu arada şunu da belirtmek isterim; Katıldığım kurslardaki bir öğretmenim çok önemli bir noktaya değinmişti. Çekim yasası bilimsel bir gerçek olduğu için Allah’a inanan veya inanmayan herkes için geçerli. Bu yasanın kurallarını iyi bilmek gerekiyor.
Bu hafta Nil Gün’ün sade ve açıklayıcı bir şekilde yazdığı, “Hayatın Büyük Sırrı: Çekim Yasası” kitabından bazı alıntılar yaparak yasaya biraz daha detaylı bakalım birlikte. Bu kitap, bu kavramların ne anlama geldiğini ve Çekim Yasası’nı bilinçli olarak nasıl kullanacağınızı gösteriyor.
Çekim Yasası, enerji yasasıdır. Ve biz enerji kelimesini hayatımızda sık sık kullanırız; “Bu kişinin enerjisi iyi. Enerjimiz uydu…”
Kendimizi mutlu, heyecanlı, başarılı hissettiğimizde etrafa pozitif enerji yayarız. Oysa kendimizi üzgün, kızgın, yalnız, incinmiş hissettiğimizde etrafımıza da negatif enerji yayarız. Gözlerimizdeki ışık söner. Bu ruh hali uzun sürerse hayatımızda her şeyin ters gitmesinden yakınırız.
Hayatınızı değiştirmek elinizde.
Nil Gün çok önemli bir noktaya değiniyor. “Çekim Yasası düşüncenin yaratıcı gücünün kullanımıyla ilgili. Bu yasa, dikkatinizi neye yöneltirseniz, onu kendinize çekeceğinizi ifade ediyor. Bilincimizde ve bilinçaltımızda ne tür düşünceler ve inançlar varsa bu inançlara uygun deneyimleri hayatımıza çekiyoruz”.
“Düşüncelerimizden sorumluyuz
Her şikayet evrene verilmiş bir emirdir
İnançlar bağlandığımız düşüncelerdir
Dünkü düşüncelerimizle bugünümüzü inşa ettik …”
“Çekim Yasası, üç temel yasanın bileşimidir” diyor Nil Gün:
Etki-Tepki yasası
(Karşılıklılık Yasası)
Şükran yasası
Sevgi yasası
Bunların hepsine yazımda yer veremeyeceğim için bu haftaki köşe yazımda anlattığım elimizdekinin kıymetini bilmek yani Şükran Yasasına biraz yer vermek istiyorum.
“Bir şeyin yokluğu anlarında, onun var olduğu anların değerini bilirsiniz. İnsanların çoğu sahip olduklarının değerini bilmek ve şükran duymak yerine, sahip olmadıkları şeyler için hayıflanıyor.
Düşüncelerimizi sahip olmadığımız şeylere odakladıkça, sahip olmama anlarını çoğaltırız. Neye odaklanırsak onu çoğaltırız. Sahip olmadığımız ama istediğimizi söylediğimiz şeylerin hayatımıza girmesini engelleriz.
Şükran duygusunun azlığının göstergeleri kıskançlık, şikayet, pişmanlık, hayattan memnuniyetsizlik, huzursuzluk ile sürekli bir doyumsuzluk hissi ve “bir şeyler eksik” duygusudur.
Şükran duygusu, sahip olduklarımızla yetinmek ve pasif bir kabulleniş değildir.
Şükran duygusu sahip olduğumuz şeylerin onlara sahipken değerini bilmektir.
Şükran duygusu, gelişimi ve başarıyı, gösterilen tüm çabalardan daha fazla hızlandırır.
Sevgi ile kalın…
e-mail:
info@ndlondon.com
- Kendiniz Olma Alışkanlığı…
- Hayata Dair…
- Zihin, Duygu ve Beden Bağlantısı…
- 25. Kare Tekniği ve Subliminal Mesaj Nedir?
- Hayata Dair…
- Kadının Bilgeliği…
- Para Koçluğu Nedir?
- Geçmişim, İzin Ver De Gelişeyim…
- Yürek Isıtan Görüntüler Lazım…
- Motive Eden Film Önerilerim…