Geçen salı günü yayınlanan yazımın ikinci bölümü motive eden film önerilerime devam. Fakat geçen hafta Türkiye’de genç bir kadının eski eşi tarafından on yaşındaki kızının önünde vahşice öldürülmesi hepimizin yüreğini dağladı. Allah’tan Rahmet diliyorum. Bu yüzden yazıma bazı eklemeler yaptım.
Her zaman hayat görüşüm çözüm üretmek, olayı daha da negatif güçlendirmekten uzak durmaktır. Bu noktada durup sizlere “My Name Is Khan” filminden minicik bir hatırlatma yapmak isterim. İzlemeyenler bence insanlık ve sevgi dersi almak için mutlaka izlemeli. Khan Asperger sendromuna sahip, Amerika’ya göç etmiş, Hintli, Müslüman sevgi dolu bir erkek. Daha bir çocukken annesi ona hayatının en önemli öğüdünü verir. Dünyada aslında iyi insanlar ve kötü insanlar olmak üzere sadece iki tür insan olduğunu söyler. Din, dil, ırk, cinsiyet konularına takılmadan önce bunu her zaman hatırlamasını ister. Amerika Birleşik Devletlerin’ de yaşanan 11 Eylül olaylarından sonra, her normal Müslüman vatandaşa terörist gözüyle bakıldığı dönemde namaz kılan, Allah’a inanan, Kur’an okuyan Khan çok üzücü olaylar yaşar. Khan iyi bir insan olduğunu Birleşik Devletler Başkanı’na bizzat iletmeye karar verir. Birçok zorluktan sonra bu hedefine ulaşır. Birleşik Devletler Başkanı ile tüm halkın önünde tanışır ve ona, “Ben bir Müslümanım ama terörist değilim. İyi bir insanım der.”
Konuyu bağlarsak, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı olmaksızın insanın vicdansızı, merhametsizi kötüdür. Her dinde ve millette kadının değerini bilen ve koruyan iyi erkekler tabi ki var. Fakat maalesef uzun zamandır tüm dünyada, özellikle bazı toplumlarda enerji dengeleri bozulduğu için yıkıcı, agresif eril enerji daha baskın.
“Bu noktada eril deyince erkek, dişil deyince kadın bedeni gözünüzde canlanıyor olabilir. Oysa eril enerji sadece erkeği ve dişil enerji de sadece kadını anlatmıyor. Kadınlık temelde bedensel bir nitelik, dişilik ise yaşamsal bir enerjidir.”
Basit bir örnek vermem gerekirse, “Yerdeki Yıldızlar” filminin yazarı Amole Gupte , yönetmeni ise Aamir Khan, yani ikisi de erkek. İnsanlığa şefkati ve anlayışı göstermeye çalışan, yürek ısıtan bu filmde yapıcı dişil enerjiyi çokça hissediyoruz. Filmin ortaya çıkması için ise yapıcı eril ve dişil enerjiler dengede birlikte çalışmış gibi duruyor. Kadın ve erkek hiç fark etmez tüm insanlarda eril ve dişil enerjiler mevcuttur. Dişil enerjisi baskın erkekler olabileceği gibi eril enerjisi baskın kadınlarda vardır. Maalesef dişil özelliklerin kadınların çoğunda bile bastırıldığı bir döneme girdik. Önemli olan bu enerjilerin dengeli şekilde bulunmasıdır. Bunun olması için ümidimizi yitirmeyelim.
Burada enerji konularını noktalayıp yürek ısıtan “Taare Zameen Par” filmine dönelim.
“Gerçek hayat; acımasız, rekabete dayalı bir dünya. Herkes çocuğu dereceye girsin, birinci olsun istiyor. Doktor, mühendis, yönetici olsun. Allah aşkına bir düşünün. Her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır. Beş parmağın beşi bir mi?”
Okuduğunuz paragraf “Yerdeki Yıldızlar” filminden aldım. Hint filmlerine uzun süre önyargılı oldum. İnsanlığa iham veren ve motive eden filmleri sevdiğim için genelde dans ve şarkılardan ibaret olduğunu düşündüğüm Hint filmlerinden uzak kalmıştım. Ta ki bu durum Londra’da Hintli bir arkadaşımın ünlü yönetmen ve oyuncu Aamir Khan’dan bahsetmesine kadar sürdü. Aamir Khan’ın birçok ilham veren, yürek ısıtan filmi vardı ama orijinal ismi “Taare Zameen Par”, İngilizcesi “Like Stars on Earth” ve Türkçe “Yerdeki Yıldızlar” beni çok ama çok derinden etkiledi.
Aamir Khan Filmin yapımcılığını, yönetmenliğini ve oyunculuğunu üstlenmiş. Bir öğrencisinin Disleksi (Özel Öğrenme Güçlüğü) olduğunu fark eden onu okul hayatına ve dış dünyaya hazırlamak için çabalayan, aynı sorunları çocukken kendisi de yaşamış idealist bir öğretmenin yaptıklarını anlatıyor.
Tavsiyem özel çocuklarla çalışan eğitimcilerin, anne- babaların, çocukluk döneminin bir insanın tüm hayatını nasıl şekillendirdiğini görmek isteyenlerin, kendi içinizdeki o küskün çocuğun izlemesi gereken bir film. Film bittiğinde yüzünüzdeki mutluluğu şimdiden görebiliyorum. Aynen filmin sonunda benim yüzümde oluşan o kocaman mutlu gülümseme gibi.
İnanç sistemlerini sorgulayan ve düşündüren yine Hint yapımı etkileyici bir film ise, orijinal adı “OMG, Oh My God”. Türkçe ’ye çevirirsek “Aman Tanrım”. Film çok tanrılı Hint toplumuna yönelik yapılmış gibi duruyor ama her dinde olduğu gibi aslında dinin insanlar tarafından nasıl sömürüldüğüne nokta atışı yapmış.
Film boyunca cahillik, yobazlık, insanların aklını kullanmadan tapınma isteği çok net bir şekilde gösterilmiş. Dindar cahilleri kandıran, toplumu yönlendiren sözüm ona din adamlarının çirkinlikleri, zenginlik içinde yaşamaları ve sahtelikleri esprili bir şekilde ortaya konmuş.
Filmin sonlarına doğru diğer ana karakter “Krishna” (Tanrı), Yaradan kavramının ve inancının gerçeğini, Tanrının tepede, bulutların üstünde değil özümüzde, her zerrede olduğunu, görevinin sadece doğruyu ve yanlışı göstermek ve sonrasında bunlar arasındaki seçimi aklını ve kalbini kullanarak insanın yapması gerektiğini öyle güzel gösteriyor ki yüreğinizde hissedeceğiniz sevgiyi, coşkuyu şimdiden tahmin edebiliyorum.
Şefkat ve sevgi ile kalın…
e-mail: info@ndlondon.com