Şubat ayıyla birlikte Londra’da iki Türk sanatçının dikkat çeken iki sergisi gerçekleşti. İki önemli sanatçımız; Refik Anadol ve Eser Gündüz Londra’daki sanat severleri düşünmeye ve hissetmeye davet ettiler. Bu iki birbirinden başarılı sergi, sanatseverler tarafından büyük ilgi ve heyecanla karşılaştı. Ben de büyük bir merakla uzun süredir işlerini takip ettiğim bu iki sanatçının sergisini ziyaret etme imkanı buldum.
Refik Anadol’un İngiltere’deki ilk büyük kişisel sergisi, Toprağın Yankıları: Yaşayan Arşiv üzerine konusmaya Serpentine Galleries’in websitesinde yer alan sergi metni ile baslamak istiyorum. Sergi üstüne yazılan metin şu şekilde; ‘Serpentine, 16 Şubat – 7 Nisan 2024 tarihleri arasında stüdyomuzun Birleşik Krallık’taki en büyük kurumsal kişisel sergisi olan “Echoes of the Earth: Living Archive”a ev sahipliği yapıyor. Sergi, The Large Nature Model’in ilk etkileşimleri de dahil olmak üzere yeni ve güncel çalışmaları sergiliyor. – 2024 Dünya Ekonomik Forumu’nda tanıttığımız, dünyanın doğaya adanmış ilk açık kaynaklı üretken yapay zeka modeli. Yağmur ormanlarının ve mercan resiflerinin görsel verileriyle yıllarca süren deneylerin bir sonucunu sunarak, dijital ve doğal dünyalar arasındaki çizgileri bulanıklaştıran üretken ortamlar yaratıyor..’ şeklinde.
Geçtiğimiz yıllarda dünya çapında büyük bir başarıya ulaşan Refik Anadol’un Toprağın Yankıları isimli sergisi Londra’da bu ay gerçekten görülmeye değer sergilerin başında geliyor. Refik Anadol yapay zekanın sunduğu imkanları belki de en estetik hali ile karşımıza çıkartıyor. Refik Anadol estetiği bu kez izleyici karşısına, Toprağın Yankıları; Yaşayan Arşiv ismi ile çıkıyor. Serginin ismi ile ilk karşılaştığımda, büyük üstat Aşık Veysel’in dizeleri düştü aklıma; ‘Benim sadık yarim kara topraktır.’ Toprak birçok inanca göre farklı anlamlara geliyor. Felsefeciler, sanatçılar, bilim insanları toprağın türlü anlamları üzerine çalışmalar gerçekleştirmiştir. Benim için toprak hafızayı temsil ediyor, toplumsal, kültürel, tarihsel hafızayı. Doğanın artık isyan ettiği bu yıllarda karşılaştığımız pek çok felaket karşısında toprağı ve doğayı dinlemekten ne kadar uzaklaştığımızı görebiliriz. Böyle bir yerden, Refik Anadol’un bilim ve sanatı birleştirdiği Toprağın Yankıları isimli çalışması pek çok şey ifade etmekte. Yapay zekanın sunduğu bu estetik anlayış, renkler, kompozisyon, akıp giden, değişen biçimler adeta toprağın isyanını gösteriyor izleyiciye.Yağmur ormanlarının görüntülerinin yapay zeka ile buluştuğu bu farklı ve yenilikçi estetik anlayış oldukça çarpıcı görüntüler ortaya çıkartıyor. Günümüz sanatında izleyiciyi günümüz teknoloji ve bilim araçlarıyla düşünmeye davet eden sanatçı Toprağın Yankıları; Yaşayan Arşiv isimli sergisi ile izleyici karşısına çıkıyor. Sergi Serpentine North Gallery’de 7 Nisan tarihine kadar ziyaret edilebilir.
Eser Gündüz ‘Burası Gri Bir Dünya, Burada İyi Bir Şey Olamıyor’
18 ile 25 şubat tarihleri arasında HOFA galeride gerçekleşen ‘Burası Gri Bir Dünya, Burada İyi Bir Şey Olamıyor’ isimli Eser Gündüz’ün kişisel sergisi büyük bir ilgiyle karşılaştı. ‘We need to start reconsidering our relationship with nature, especially for the future generation’ Sözleri ile izleyici karşısına çıkıyor sanatçı. Ve sergide sıkça karşılaştığımız renk gri üzerine de şu sözleri kullanıyor özetle;
. ‘Gri renk, günümüz toplumunda uygun bir şekilde olumsuz çağrışımlarla ilişkilendirilse de Gündüz, Orta Çağ’da grinin tarihsel olarak umut ve mutluluk sembolü olarak yorumlandığını hatırlatarak bu teoriyi geri çekiyor ve aynı zamanda algımızı değiştirerek bizi güzelliği bulmaya teşvik ediyor. algılanan kasvetliliğin içinde.’ Sözleri ile izleyiciyi düşünmeye davet ediyor.
Burası Gri bir dünya, burada iyi bir şey olamıyor’ ismi ile karşılaştığımda, aklıma Ayla Aydemir’in ‘Sol Yanım Acıyor Anne’ isimli kitabında yer verdiği dizeler düşüverdi;
‘Burası dünya!
Ne çok kıymetlendirdik.
Oysa bir tarla idi;
Ekip biçip gidecektik’
Eser Gündüz’ün işlerinde, biçim, renk, ölçü, malzeme sanatçının adlandırdığı gri dünyanın oyuncuları. Resim sanatının belki de en etkili özelliği izleyicisiyle kurduğu şeffaf,beklentisiz ve karşılıksız bağ olduğu kanısındayım. Bu hissi Eser Güzdüz’ün işleri karşısında hissetmek ve karşılıksız şeffaf bir bağ kurmak mümkün. Renkler, biçim ve kompozisyon, dünyanın griliğinden bahsederken verdiği güvensizlik hissi ile, yer yer kullanılan mavi, pembe ve canlı renkler bas kaldıran çizgiler, şeffaf tablolar üzerinden isyan ediyor gibi. Sanatçının yarattığı atmosfer karşısında, Londra’dan İstanbul’a uzanan umutlu umutsuz bir his kaplıyor insanın içini. Çizgiler de renkler de günümüz dünyasında özlem duyduğumuz tüm hislerimizi hatırlatıyor. Sanatçının resim sanatına getirdiği modern başkaldırı, hislerimize içinde bulunduğumuz gri atmosfer karşısında adeta tercüman oluyor gibi.
Sanatçının Londra’da ilgi ile karşılaşması da bu noktadan çok sevindirici. Coğrafyanın ötesinde, evrensel bir sorunu dile getiriyor Eser Gündüz. Dünyada iyi şeylerin gerçekleşememe sorununu. Kaçırdık diye üzülenler için, sanatçının Websitesinde sergideki işlerine göz atma imkanınız mümkün.
Bir sonraki sanat köşesinde görüşmek dileğiyle
sevgiyle,
Berna Uytun Önk
- Öz şefkatin derinliklerine yolculuk
- İlişkilerin mihenk taşı: Sadakat
- Uzun İnce Bir Yoldayım
- Haziran
- Kilometrelerce uzakta bir kalbin yalnızlığı: gurbet mektupları
- Etkinliklere Dolu Mayıs Ayı
- ‘Düşlerin Başlığı Yoktur’
- Türk Toplumu Sanat Sergisi’ne ve Savaş Portreleri’ne bakış
- 8 MART Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kadın Müzesi ve AWAN Üzerine