
8 Mart… Sıradan bir gün gibi ortaya çıkıyor ama aslında bir gün değil, bir tarih değil; bir devrimdir. Bir sesin, bir çığlığın, bir direnişin yansımasıdır. Kadınların özgürlüğü için dünyadaki mücadelesinin, özgürlüğün gösterdiği direncin ve dünyanın değişen gücünün simgesidir.
Kadınlar, tarih boyunca ömür boyu hayat içinde var olanlar kalmadı, aynı zamanda hayatı inşa ettiler. Savaş meydanlarında, bilim laboratuvarlarında, sanatın en derin köşelerinde, kalabalık meydanlarda ve evlerinin içinde, her an, her yerde var oldular. Kimileri isimleriyle tarih boyunca geçti, kimileri arasında bir devrimin içinde eridi. Ama onu biri, bilimsel çalışmalarda bir iz bıraktı.
Bir düşünelim… Tarih kitaplarında bulunduğu yer, kaç kadının adını aldı?
Marie Curie’yi hatırlayalım mesela. Bilimin tekelinde olduğu bir dönemde, radyoaktivite üzerine çalışmalarıyla Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. Sadece bir ödül almakla kalmadı, bilimde devrim yarattı. Ama bunun bedeli ağırdı. Onu destekleyen neredeyse kimse yoktu, kadın olduğu için küçümsendi, hak ettiği değer yıllar geçtikçe görüldü. Ama olmadı. Çünkü kadın olmak, pes etmemeyi bilmektir.
Ya da Rosa Parks… 1955 yılında Amerika’da bir otobüsün koltuğunun arkalarına mahkûm edilen siyahi bir kadındı. Ama o gün, bir koltuktan kalkmadı. Çünkü o, yalnızca bir koltuk için değil, bir hak için, bir gelecek için oradaydı. O gün başlayan mücadele, yıllar sonra insanlığın özgürlüğüne ışık tuttu.
Ve Halide Edib Adıvar… Cephede yaralı askerleri tedavi eden, meydanlarda insanlardan oluşan kalabalık için içeri kaldıran, kalemiyle hem savaşan hem de tarih yazan bir kadındı. Öyle bir konuşma yaptı ki Sultanahmet Meydanı’nda, sesi yüzyıllar sonra bile yankılanıyor. Çünkü kadınlar sadece bugünü değil, gelecekte de inşa ederler.
İlk kadın pilotumuz Sabiha Gökçen’i düşünelim. Uçmanın bir hayal olduğu, kadınların pilot olmayı bıraktığı, uçaklara bile binmesinin garip karşılandığı bir dönem o, gökyüzünü fethetti. Çünkü kadınlar yalnızca yerde değil, havada da, denizde de, uzayda da var olmayı bilirler.
Kadın Olmak: Mücadeleyle Yazılan Bir Hikâye
Bugün dünyanın her yerinde, kadın olmak zor. Hâlâ eşitliyor ücret eşitlemiyor. Hâlâ kadınlar, gizli kadınlar oldukları için baskıya uğruyor. Hâlâ birçok kadın, kadınların, ayrımcılığın ve önyargıların gölgesinde yaşıyor. Ama tarih bize gösterdi ki kadınlar asla pes etmezler.
Bir kadın düşünelim… Sabah çocuklarını hazırlıyor, sonra işe gidiyor, belki akşama kadar bir ofiste, belki bir tarlada, belki bir fabrikada çalışıyor. Dönüşte yemeğini yapıyor, evini düzenliyor, çocuklarıyla ilgileniyor, gecenin bir yarısında bile yorgun gözlerle yarına hazırlanıyor. Ve tüm bunların arasında bir hayali var. Belki bir kitap yazmak istiyor, belki bir meslek sahibi olmak, belki de sadece kendi ayakları üzerinde durabilmek… Ama önüne çıkan onun engelinde daha da güçleniyor.
İşte bu nedenle 8 Mart, yalnızca bir kutlama günü değildir. Çiçeklerle, güzel sözlerle geçiştirilecek bir gün değildir. 8 Mart, kadınların tarihindeki mücadelenin, kazandıkları hakların, kazanılması gereken hakların hatırlandığı bir gün. Ama unutmamalıyız ki gerçek değişim, sadece bir günde değil, her gün, her an gerçekleşmelidir.
Kadınlar sadece annelik, sevgililik, arkadaşlık gibi rollerle tanımlanamaz. Kadın liderdir, bilim insanıdır, sanatçıdır, işçidir, siyasetçidir, devrimcidir. Kadınlar, dünyadaki dağınık gücün ta kendisidir.
Ve unutmayalım: Her kadın bir yıldızdır. Kimi zaman gölgede kalır, kimi zaman göz ardı edilir, ama o ışık asla sönmez. Çünkü kadınlar, dünyayı aydınlatan ve büyük bir devrimdir.
Berna UYTUN ÖNK
- Gurbet içimizde büyür
- İçsel arınma ve zihinsel özgürlük
- Turnam ile yeniden kanatlanmak
- Zihnini sakinleştir ve hayatını dengele
- Adaletin iki yüzü
- Öz şefkatin derinliklerine yolculuk
- İlişkilerin mihenk taşı: Sadakat
- Uzun İnce Bir Yoldayım
- Haziran
- Kilometrelerce uzakta bir kalbin yalnızlığı: gurbet mektupları