Berna Uytun Önk
“Bir zamanlar özgürleşmenin kapısıydı; bugünse hem en parlak vitrinimiz, hem de en karanlık kuyumuz.”
Sosyal medya, çağımızın en güçlü sahnesi. Bir yandan parıltılarla göz kamaştırıyor, diğer yandan bizi kendi gerçeğimizden uzaklaştırarak yalnızlaştırıyor. Peki, bu sahnede gerçekten kim parlıyor, kim kayboluyor?
Londra’da yaşayan bir Türk olarak sık sık düşünüyorum: Bizim toplumumuz, burada da, Türkiye’de de, sosyal medyada olağanüstü bir güç gösteriyor. Market fiyatlarından mekan önerilerine, kahve zincirlerinden yeni açılan tatlıcıya kadar her şey bir içerik konusu. Yadırgamıyorum, aksine keyifle takip ediyorum. Ama çoğu zaman şunu fark ediyorum: Biz, sosyal medyanın sunduğu dev bir sahnenin figüranlarıyız.
Geçtiğimiz günlerde yaşadığım küçük ama öğretici bir deneyim bunun en iyi örneği oldu. Bir kitap alıntısını kusursuzca aktarmak, kelimelerle görselliği birleştirmek istedim. Belki elli, belki yüz kere denedim. Her seferinde bir şey eksik, bir şey fazla… Sonunda sinirlendim ve “Reels nasıl çekilmez?” başlıklı, tamamen ters köşe bir video çıktı ortaya. Ve ironik olan, en samimi, en içten olan video da oydu. Çünkü kusursuzluğu kovalamaktan yorulmuştum.
Bugün biliyorum ki bu sadece benim değil, hepimizin hikâyesi. Dünya çılgınca içerik üretiyor. Herkes “bir yerlere varmak” istiyor. Ama içerik bolluğunda çoğu zaman kimse hiçbir yere varamıyor. Milyonlarca insanın ürettiği, fakat birbirine benzeyen içeriklerin içinde boğuluyoruz.
Bir yandan da sosyal medya bizi değiştirmeye başlıyor. İnsanlar kendilerini olduğundan farklı gösterdikçe, kendi benliklerinden uzaklaşıyor. Filtreler, kusursuz gülüşler, sahte mutluluklar… Ve biz, gerçeğimizden koparak daha yalnız, daha bencil bir dünyaya doğru sürükleniyoruz. Çünkü kendimizi ne kadar “paylaşırsak”, aslında o kadar “yitiyoruz”.
Elbette ki sosyal medyanın zirveleri var. Fenomenlik, sponsorlar, ışıltılı hayatlar… Ama aynı zamanda büyük bir bataklığı da var: tükenmişlik, yabancılaşma, samimiyetsizlik. Bir yanıyla başarı ve görünürlük, diğer yanıyla kimlik krizi.
Benim için bundan sonrası daha farklı bir yolculuk olacak. Kusursuz videolar yerine, samimiyetin peşinden koşacağım. İlham aramaya, gözlem yapmaya ve her şeyden önemlisi kendi sesimi bulmaya devam edeceğim. Çünkü biliyorum: Sosyal medya, “gösteri dünyası” olmaktan çıkıp gerçek bir iletişim köprüsü olabilirse, işte o zaman gerçek anlamda zirveye dönüşebilir.
Sosyal medya, modern çağın hem aynası hem maskesi.
Önemli olan, bu aynaya bakarken maskemizin değil, yüzümüzün görünmesini sağlayabilmek.
Berna Uytun Onk
- Kasım’ın Eşiğinde Yeniden Kurulan Hayat
- Sosyal Medya Mahkemesi
- İnsanın Aynası, Çıkarın Gölgesi
- Yazarken kendini bulanlar kulübü
- Gurbet içimizde büyür
- Bir gün değil bir ömürlük devrim
- İçsel arınma ve zihinsel özgürlük
- Turnam ile yeniden kanatlanmak
- Zihnini sakinleştir ve hayatını dengele
- Adaletin iki yüzü



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON





