
Dünya, kaotik bir sahne. Gürültünün, beklentilerin, zorunlulukların ve etiketlerin üzerimize yapıştığı bir alan. Dış dünya bizden sürekli bir şeyler talep ederken, iç dünyamız ise bu taleplerin altında ezilip duruyor. Oysa gerçek öğrenme ve değişim, bu dış baskılardan arındığımızda, iç dünyanın girdabından kurtulabildiğimizde başlar. Peki, bu nasıl mümkün olabilir?
İnsan, sürekli maruz kaldığı uyaranlarla kendisini fark etmeden şekillendirir. Reklamlar, sosyal medya, toplumsal beklentiler ve diğer insanların düşünceleri, zihnimize yapışarak bize kim olmamız gerektiğini fısıldar. Ancak tüm bu seslerin ötesinde, kendi hakikatimize ulaşabilmek için bir tür arınmaya ihtiyacımız var. Mevlânâ’nın şu sözü kulağımıza çalınır: “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” Dış dünyanın üzerimize yüklediği kıyafetleri çıkarmadıkça, kendi özümüzle buluşamayız. Bunun için bazen fiziksel bir yalnızlık, bazen de zihinsel bir detoks gerekir. Bir süre sosyal medyadan uzaklaşmak, aşırı bilgi tüketiminden kaçınmak, sessizliği seçmek ve kendimizi gerçekten dinlemek bu arınma sürecinin ilk adımlarıdır.
Kimi zaman, dış dünyadan kaçıp kendi iç dünyamıza çekildiğimizde de bir girdabın içinde sıkışıp kalırız. Geçmiş pişmanlıklar, geleceğe dair kaygılar ve sürekli kendi iç sesimizle mücadele etmek, bizi özgürleştirmek yerine hapseder. Öğrenme ve değişim, sadece içe dönerek değil, iç dünyamızı doğru biçimde yönlendirdiğimizde gerçekleşir. Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler kitabında dediği gibi: “Dışarıdan gelen hiçbir şey ruhunu bozmaz; bozulmana sebep olan yalnızca senin onu kabulleniş biçimindir.” İç dünyamızın girdabından çıkmak için, kendimizi bir seyirci gibi izlemeyi öğrenmeliyiz. Bizi aşağıya çeken düşünceleri fark etmeli ama onlarla özdeşleşmemeliyiz. Bunun en iyi yollarından biri de farkındalık ve derin düşünme alışkanlıklarıdır.
Bugünün dünyasında, bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolay. Fakat bu kolaylık, bilginin derinleşmesini değil, yüzeyselleşmesini beraberinde getirdi. İnsanlar sürekli haber akışlarına, sosyal medya bildirimlerine maruz kalıyor. Zihin sürekli dış dünyadan gelen verileri işlemekle meşgulken, iç dünyaya dair farkındalık azalıyor. Bu nedenle, günümüzde pek çok insanın kendini tükenmiş ve yönsüz hissetmesi şaşırtıcı değil. Gerçek öğrenme ve değişim, hızlı tüketim kültürünün sunduğu yüzeysel bilgilerle değil, derinlemesine düşünme ve sorgulama ile mümkün olur. Bilgiyi içselleştirmek, onu sadece okumak veya duymak değil, üzerine kafa yorup özümsemek demektir.
İnsan, arınma ve içsel özgürlüğe eriştiğinde gerçek öğrenmeye açık hale gelir. Ancak öğrenme, sadece bilgiyi almak değil, bilgiyi içselleştirerek dönüşmektir. Örneğin, bir ormanda yalnız başına yürüyen bir adamı düşünelim. Başlangıçta zihni hâlâ dış dünyanın kaosuyla doludur. Ancak saatler geçtikçe, doğanın sesi yükselirken, kendi iç sesi azalır. İşte o an, yeni bir bakış açısına açılmanın, hakikati duymanın başlangıcıdır.
Günümüz dünyasında pek çok insanın içine düştüğü girdaplardan biri de sürekli bir şeyleri kaçırma korkusu, yani FOMO (Fear of Missing Out) sendromudur. Sosyal medyada gördüğümüz mükemmel hayatlar, sürekli yeni fırsatlar, güncellenen gündemler… Bütün bunlar, insanın kendi iç dünyasına dönmesini zorlaştırır. Oysa bazı şeyleri kaçırmak, her zaman kayıp anlamına gelmez. Bazen durup soluklanmak, bir şeyleri sindirmek, daha büyük kazanımlara kapı aralayabilir.
İç dünyamızın girdabından kurtulmak için pratik yöntemler geliştirmek de mümkündür. Örneğin, her gün belirli bir süre sessizlik içinde kalmak, teknoloji detoksu yapmak, doğayla vakit geçirmek, günlük tutmak gibi alışkanlıklar, insanın kendisiyle daha sağlıklı bir ilişki kurmasını sağlar. Kendimizi tanımadan, dünyayı ve diğer insanları da tam anlamıyla anlayamayız. Çünkü dünyayı algılayış biçimimiz, iç dünyamızın bir yansımasıdır.
Dış dünyadan arınmak, iç dünyamızın girdabından sıyrılmak ve nihayetinde gerçek öğrenmeyi ve değişimi tetiklemek, bilinçli bir yolculuktur. Zihnimizi dış baskılardan özgürleştirerek ve kendi içsel sesimizi berraklaştırarak hakikate ulaşabiliriz. Gerçek değişim, dışarıdan gelen bir devrimle değil, içeride gerçekleşen bir evrimle mümkündür. Ve belki de en önemlisi, kendimize şu soruyu sormaktır: “Gerçekten benim mi, yoksa bana öğretilmiş bir hayatı mı yaşıyorum?”
- Gurbet içimizde büyür
- Bir gün değil bir ömürlük devrim
- Turnam ile yeniden kanatlanmak
- Zihnini sakinleştir ve hayatını dengele
- Adaletin iki yüzü
- Öz şefkatin derinliklerine yolculuk
- İlişkilerin mihenk taşı: Sadakat
- Uzun İnce Bir Yoldayım
- Haziran
- Kilometrelerce uzakta bir kalbin yalnızlığı: gurbet mektupları