Tamer Çalışır
Bürokrasi, onaylanman için, elin mahkûm, aşmak zorunda olduğun ve çoğunlukla takıldığın engeller bütünüdür. Takılma deyince akla gelen ilk kelimelerden birisidir.
Beklemektir. Çelişkiler yumağından çıkabilmek ve beklememek için adamını bulmaktır. Araya tanıdık sokmaktır. Adamın varsa “Hallederiz abi” ler eşliğinde işini şipşak bitirmektir. Tanıdık kimsen yoksa “Usul, erkân” bilir memurların, “Yapacak bir şey yok beyefendi, prosedürlerimiz böyle” lerine katlanmaktır.
Mesai bitiş saati dışında hiçbir uygulamanın profesyonel olmadığı, işinizin sonlandırılmasına dair her şeyin sallapati yapıldığı ağırdan işleyen uygulamalardır. İmzan atılana kadar “Ayıya dayı” demektir. Köprüden geçince dayısını tanımamaktır.
Masadan masaya, odadan odaya, kattan kata, memurdan memura, bugünden yarına doğru savrularak oynandığınız, her sahnesi dumanlı, psikolojik bir festival filmidir. Senaryosunu ezbere bildiğiniz acıklı komedide, soytarı rolünü defalarca kabul etmektir. Klavye tuşları ile sersemletilen, evrakla boğulan, imza kalemleri ile delik deşik edilen düşük bütçeli bir buhran filmidir. Öğrenilmiş ve öğretilmeye devam eden çaresizliğin yaşandığı mecradır.
Güvenilmeyene karşı yürütülen, cephanesi nokta ve virgül olan garip bir A-4 savaşıdır. Daha iyisini ve güzelini düşünenleri henüz fikirleri filizlenmeden yoran, önünüzde dağ gibi duran, kâğıtla örülü bir duvardır. Duvarda kocaman harflerle “PARLAK FİKİRLERİNİ KENDİNE SAKLA” yazmaktadır.
Bürokrasi ’nin tabiatında mevcut bulunan kirli ruhu, Stefan Zweig’in ünlü eseri “Satranç” ta, aslında tamamen başka gayelerle sunduğu haline ne kadar da benzemektedir. Katı, sert, cahil ve soğuk şampiyon Mirko Czentovic, karşısına çıkarılan kültürlü ve beyefendi rakibi Dr.B’yi, uzun uzun bekleterek çizgisinden çıkarabileceğini anlamış; kaplumbağa nazında ağırdan alarak, o nazik adamı hastalık seviyesinde çıldırtmayı başarmıştır. Böylelikle oyunu da kazanmıştır. Anlayışsız bürokrasi maalesef ince, nahif ve kibar nitelikli sayısız insanı, tıpkı Dr.B’ nin sorgulanmak üzere hücresinde Gestapo tarafından sinsice bekletilerek şizofren bir adama döndürülmesine eş değer şekilde, vahşi bir sırtlana çevirmektedir.
Bürokrasi, dolu görünümlü gereksiz kelimelerle süslü, boş içerikli kâğıtlara bilimsel makale değeri vermektir. Her bir memurunun Kral muamelesi gördüğü, kademe kademe başvurmaya devam edilen hiyerarşik bir yönetim biçimidir. Ne kadar zorlaştırılırsa, o denli vazgeçerler düşüncesini rehber edinmiş olanların, örümcek ağları ile örülmüş zihniyetlerdir. Kademe sayısının, insanlara olan güvensizliğin kat sayısını belirlediği laçka sistemlerdir. Ara kademeleri aşmak için rüşvetin, adam kayırmanın ve karşılıklı kıyakların cirit attığı gözü açık insanların, dumandan göz gözü görmeyen oyun salonudur.
Lafını ağzından kerpetenle aldığınız gün yüzü görmemiş beyaz tenli, göbekli adamın, söylenmesine dayanmaktır. İç gıcıklayıcı kapısına benzeyen mızmızlanmasını, çok karışık bir fizik problemini çözdüğünü düşünerek makul görmek ve gişe görevlisinin hakkını teslim etmektir.
Fotokopi makinelerinin, kaşelerin, damgaların, son sözü söyleyen mühürlerin, bu benim mührüm diyen imzaların, beni de kurtarın diye haykıran şefe, amire ait suretlerin, tozlu mavi dosyaların, sümenlerin, ataçların, zımbaların, pulların, harçların efendilerine, sümen altı edilmemek kaygısıyla “Eyvallah” demek ve huzurlarına basamaklarla çıkmaktır.
Ya çözüm ne? Çözüm aracıları, ara katmanları ortadan kaldırıp, doğrudan nokta hedeflere gidebilmektir. İnsanlıktan anlamayan teknolojiyi araya koyarak, muhatapsız ve hızlı bir şekilde hedefe ulaşmaktır. Çözüm, doğrudan elde edilebilecek hedefler için özgüveni ve karşılıklı güveni yüksek bireylerden oluşan, birbirine inanan, ilim irfan sahibi medeni bir toplum yaratmaktır. Kendini kurtarma heveslisi bürokratların aksine, lafı hiç dolandırmadan söyleyeyim, Çözüm “Medeniyet” tir.
Hikayeyi sesli dinlemek için linke tıklayınız:



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON





