
Bu yıl yaz ayları yine kurak geçiyor. Alışık olmadığımız için yadırgasak da, arada bir terlemek Britanya’da yaşayanlara da iyi geliyordur. Şahsen ben şikayetçi değilim.
Öğrencilere okula şort ve kısa kollu tişörtlerle gelinmesi konusunda uyarılar yapılıyor. Yağmursuzluktan, her daim yeşil olan Londra parklarındaki çimenler sarı renge dönüştü.
Tatil öncesi Haziran – Temmuz ayları, özellikle Londra’da yaşayan toplumumuz için festival sezonu olmaya başladı.
Başlarda kültürel etkileşim ve dostlarla buluşmak amacıyla yapılan ve ilgi gören festivaller, sonrasında bayrak gösterme ve mümkünse kuruma gelir toplama etkinliğine dönüşmeye başlamış.
Önceki yıllarda yapılan festivallerde yağmurlu günler etkinliklerin tadını kaçırırdı, fakat yine de sabırsızlıkla beklerdik.
Şimdilerde festival enflasyonundan mıdır nedir, aynı hava yok. Geçen hafta sonu Kıbrıslı Türkler tarafından düzenlenen festivale gittim. KKTC’den gelen politikacıların konuşma yaptığı ana denk geldim, uzun uzun konuştular.
Resmen tanınmadıkları için ülke dışına çıkmak, hele ki yurt dışında konuşma imkânı bulmak bu politikacılar için kolay değil; bu yüzden Kıbrıslı Türk politikacılar Londra’daki faaliyetlere katılma fırsatını kaçırmıyorlar. Halkın ne kadar dinlediği ve ilgili olup olmadığı konusuna girmeyelim.
Kameralar kaydediyordu; en azından Kıbrıs’takiler bir şekilde izlemişlerdir. Her yıl sadece pazar günü yapılan festival bu yıl hafta sonuna, iki güne yayılmış.
Aşırı talebi karşılamak için yapıldığı söylenemez. Pazar gününü bilmem ama benim gittiğim cumartesi günü festival alanında yüz metrekareye bir insan düşüyordu.
Çok sayıda iş yeri kendi çadırlarıyla, birbirinden uzak mesafelerde adeta Kıbrıs’ın Mesarya Ovası’nda masa kurmuş ve tanıtım yapmak için insan arıyor gibiydiler. Sıcaktan mıdır, yoksa ilk gün olmasından mı bilmem, ilgi düşüktü.
Festivallerin en çok ekmek arası kebablarını severim. İnanır mısınız, hiç kuyruğa girmeden bu sefer 5 dakikada balık ekmek alıp çıktım.
Çevrilen alanının çok dağınık olması, festival atmosferi oluşturmanın önüne geçmiş. Enfield Dunkey Lane Parkı üzerinde, on binlerce metrekarelik alana kurulan festivalde, yakıcı güneşin altında ovada dolaşır gibi gezindik biraz.
Geçen yıllarda müzik sesleri birbirine karışan iki sahne kuruluyordu. Bu yıl teke indirilmiş, iyi de olmuş. Esnaflar, stant fiyatlarının çok yükseldiğinden şikayetçiydi.
Geçen yıllarda yaşanan enflasyon ve yükselen fiyatlar buralara da yansımış olmalı. Bu çapta organizasyonlar yapmak kolay iş değil; eskiden çok sayıda gönüllünün emeği olurdu. Şimdilerde paralandılar, daha çok profesyonel şirketlerden hizmet alınarak servisleri yerine getiriliyorlar.
Her şey kolaylaşıyor belki ama, devasa büyüklükte yapılan ve ticari hassasiyetlerin öne çıktığı bir festivalde de ruh olmuyor. “Biz buraya ne için gelmiştik?” diye sormaya başlıyor insanlar. Konseydeki Kıbrıslı dostlar alınmasınlar; sadece onların faaliyeti için değil, otuz yılı aşkın süredir devam eden diğer festivallerde de benzer bir ‘yavanlık’ yaşanıyor gibi.
Tabii ki bu benim gözlemim ve benim görüşlerim. İleriki yaşlardaki kuşaklar, çocuklar kaynaşsın, dil ve kültür unutulmasın diye yapılan bu zahmetli faaliyetlere gençler o kadar ilgi göstermiyor.
İlkokul seviyesindeki çocukları oyun parkıyla, dondurmayla kandırdınız kandırdınız; on yaşını geçince işler zorlaşıyor. Böyle olunca da yaz festivalleri, kültürel iletişimden ziyade iş yerlerinin boy gösterdiği alanlara dönüşüyor.
İşin bir başka tarafı da şu: Yoğun olarak yaşadığımız Kuzey Londra’da, biz bize festival yapıyor gibiyiz. Başka bir toplum mensubunu, hatta ticaret yapmak için bizi hedef kitle gören bir yabancı iş yerini görmek bile mucize.
Bunun yanında son yıllarda Türkiye’den ve Kıbrıs’tan bir şeyler satmak isteyen emlak ve sağlık şirketlerinin sayısında artış var. Londra Türk Festivalleri, bizim Londra düğünlerine benzemiş gibi.
En mutlu günde eğlenmek yerine, devasa salonlarda ortalama bin kişinin katıldığı, bırakın oynamayı, oturacak yerlerin dahi bulunamadığı takı toplama ticari merasimleri düzenleniyor. Orantısızlık, tekdüzelik, ticaret öncelikli yaklaşım benzerlikler arasında sayılabilir.
Sadece festivallerde yer geniş. Biz bize benziyoruz; festivalimizde de, düğünümüzde de aynı şekilde ortaya çıkıyor. Mutlaka sosyolojik nedenleri vardır, onu da sosyologlara bırakalım…
- Birleşik Krallık’ta Emekli Olmak
- Tütün ve Elektronik Sigara (Vape) Kullanmak
- Sürücüsüz Taksiler Yola Çıkıyor
- Çocuklarımızı ekranlardan nasıl koruruz?
- İngiltere’de Çocuk Yoksulluğunu Engellemek
- UK-AB Anlaşması
- Göçmenlik Üzerinden Siyaset
- Kış Yakıt Desteği Kesintisi Yeniden Değerlendiriliyor
- Eğitime Nasıl Destek Olabilirsiniz?
- Yeni Araba Almak İsteyenler Elektrikli Araçları Tercih Etmeli mi?