Güneşli bir haziran sabahından herkese selamlar. Yeniden sanat köşesindeyiz. Bugün sizlerle Londra’nın en dikkat çekici müzelerinden biri olan Frameless Immersive Art Experience’in göreni kendisine hayran bırakan koleksiyonuna bakacağız. Geçtiğimiz günlerde müzeyi ziyaret etme fırsatım oldu. Bu inanılmaz deneyimi sizlerle paylaşmaya ve müze hakkında bir yazı hazırlamaya karar verdim.
Özellikle sosyal medyada dünya çapında ses getiren sergiler izleyici gerçek ötesi bir deneyime sürüklüyor. Sergide yer alan ünlü ressamların tablolarını dev ekranlarda hiper gerçekçi biçimde ses ve görüntü efektleri ile keşfediyor, tabloların dünyasına dahil oluyoruz. Sürükleyici sanat (Immersive Art Experience) olarak tanımlanan bu sanat biçimi günümüzde en dikkat çekici örneklerini çıkartıyor. Dünya genelinde bu dikkat çekici sanat türü tercih edilen ve sevilen bir tür gibi görünüyor. Sanat çevresinde en ünlü müzeler artık koleksiyonlarına bu işleri dahil etmeye başladı. Yapay zekanın sanat dünyasına girmesiyle sanatçı ve sanat severler için dengeler değişti. Londra’daki bu sürükleyici sanat galerisi (Frameless Immersive Art Experience) dünya genelinde de sayılı örneklerden birisi. Müzeyi gördüğümde kendimi ilk kez üç boyutlu film izlediğim anda hissettim, üç boyutlu filmler Türkiye’deki sinemalara yeni gelmişti ve filmi izlerken filmin atmosferinin içinde hissetmek beni gerçekten çok etkilemişti. Aradan geçen yıllar sonunda, daha önceki yazılarımızda da andığımız Refik Anadol işleri sinemanın büyüsüne yakın bir büyü hissettirmişti bana. Yapay Zekanın sınırlarını estetik bir dilde zorlamanın oldukça yaratıcı ve yenilikçi olduğunu düşünüyorum. Ancak Frameless Immersive Art Experience müzesindeki deneyim Refik Anadol işlerinde karşılaştığımız biçim ve estetikten oldukça farklı. Bu müzede geçmişteki sanatçıların kült eserlerinin hiper gerçek biçimde dev ekranlarda kusursuz bir ses sistemiyle yansıtılmasını görüyoruz. Müzenin iç tasarımı da bu sergileme biçimine göre tasarlanmış. Her odada odanın zemin ve tavanı dahil olmak üzere 360 dereceye uzanan tabloları düşünün. Her bir eser için bestelenmiş parçalar bu görsel şölen ile adeta izleyicinin her duyusuna sesleniyor.
Yukarıdaki fotoğrafta görünen, sergide yer alan genişçe bir salon. Zeminden tavana her alan kullanılıyor. Salona girdiğiniz anda kendinizi okyanusun içinde Rembrandt’ın gemisinde buluyorsunuz. Ses efektleri fırtına ve dalga sesleriyle atmosferi güçlendiriyor. Sergideki en dikkat çekici odalardan birisi olduğunu söyleyebilirim.
Sergide yer alan ilgimi çeken diğer odalardan biri, Dünyevi Zevkler Bahçesi’nin yer aldığı oda. Odadaki sergileme düzeni diğer eserlerden oldukça farklı resmin orjinal biçimine göre bir sergileme sistemi uygulanmış.
Hiper gerçekçi yapay zeka teknolojisinin sanat üretimleri üzerindeki etkisi üzerine oldukça endişeliyim. Günümüzde sanat üretimlerinde dengeler değişiyor. Özellikle Londra gibi şehirlerde dünyanın en hareketli sanat çevrelerini görüyoruz. Bu sürekli üretim ve tüketim hali bir yandan hayranlık uyandırırken diğer yandan beni ürkütüyor. Sanat eserinin tüketim hızı neredeyse bir Instagram storysi uzunluğunda. Sergiyi gezerken de beni en çok üzen şey sergideki ziyaretçilerin telefonlarını hiç bırakmadan sergiyi gezmeleriydi. Çünkü bu müzenin (ki dijital arşivi çok zengin bir müze) fazlaca fotoğrafı mevcut. Yani ziyaretçiler, yaşadıkları anı telefon objektifinden görmemeli diye düşünüyorum. İşte böyle bir sebepten günümüzdeki sanat üretimleri üzerine endişe duyuyorum.
Yüksek tavanlar, büyüleyici ses efektleri, Cezanne’ın ünlü tabloları ve tablonun içine davet edilmiş ziyaretçiler.. Müzenin ücretsiz ziyaret günü ve indirimli günleri mevcut. Ayrıca müzedeki her bir eser özel bestelenmiş parçalara sahip bu parçaları internet üzerinde müzik mecralarında dinleyebilirsiniz Detaylı bilgi için web sitesine (Frameless Immersive Art Experience ) göz atabilirsiniz.
Bir sonraki sanat köşesinde görüşmek üzere. Sevgiyle,
Berna Uytun Önk
İletişim için: bernauytun@gmail.com
- Adaletin iki yüzü
- Öz şefkatin derinliklerine yolculuk
- İlişkilerin mihenk taşı: Sadakat
- Uzun İnce Bir Yoldayım
- Kilometrelerce uzakta bir kalbin yalnızlığı: gurbet mektupları
- Etkinliklere Dolu Mayıs Ayı
- ‘Düşlerin Başlığı Yoktur’
- Türk Toplumu Sanat Sergisi’ne ve Savaş Portreleri’ne bakış
- 8 MART Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kadın Müzesi ve AWAN Üzerine
- Burası Gri Bir Dünya ve Toprağın Yankıları Üzerine