İngiltere’de yaşamamıza karşın bir yanımız Türkiye’de. Türkiye’deki yerel seçimleri çanak antenlerden ve internetten ilgiyle izledik… Seçimlerde AKP oyların yüzde 45’ini alarak genel bir başarı gösterdi… “Daha ne bekliyorsun ki” diye sorduğunuza eminim. Oysa yolsuzluğa karışmış, oğulları birden trilyoner olmuş, tek adam diktatörlüğü olan bir parti ve yasakcı bir iktidarın ağzına acı biber sürmek yerine bal çalmak herkesin garibine gitmeli…
Milliyet’te ilginiç bir haber vardı. Gazete, “Geçen yıl çıkarılan ve büyükşehir belediye sınırlarını il sınırlarıyla aynı hale getiren ‘bütünşehir’ yasasının, o dönemde tartışıldığı gibi AKP’ye yaradığını ortaya koydu” diye yazdı. AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın balkondan sözünü ettiği gibi yalnızca kendisine dua ile olmamış bu işler… AKP’nin ekmeğine yağ süren muhalefetten de söz etmek gerekir. Koskoca CHP’nin içinde aday bulunamayıp da en büyük 2 şehir için transfer adaya muhtaç olmak da neyin nesiydi? Ayrıca Tunceli kökenli CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun cemaate göz kırpıp, faşistlere kurt işareti yapması kendisine oy getirdiğinden çok götürdü…
Oysa Kılıçdaroğlu cemaate ve faşistlere mavi boncuk dağıtıncaya kadar HDP’nin uzattığı eli “Bize zarar verir” diye düşünmeyip sıksaydı, İstanbul ve Ankara’yı kazanmıştı. HDP de özgürlük ve barışın partisi imajını halka yansıtamadı doğrusu. Mürekkep yalamışlar bile HDP’yi Kürt ve Alevilerin radikal bir partisi olarak gördü…
***
İstanbul’da Hürriyet gazetesinde çalışırken yine böyle bir yerel seçim dönemiydi. Haberci olarak bir sosyoloğun toplantısına gittim. Adını şimdi hatırlayamadığım bilim adamı, İstanbul’da yapıların yüzde 60’ının kaçak olduğunu ve İstanbul’luların yüzde 60’ının dürüst belediye başkanına oy vermeyeceğini öne sürmüştü… Bu işler böyle… Seçmen cebine girecek ya da çıkacak parayı gözetiyor…
***
Bizim Akşehir’de bir laf vardır. “Diken ora geçer” diye… Anlamayana tercüme: “Üzen kıymete biner…” Bu seçimler de biraz böyle oldu… Onca yolsuzluk ididaları sonrasında yargı ve emniyetin hallaç pamuğu gibi atılmasının bir anlamı olmalıydı. Dış dünyadaki demokratik kurumların kaygılarına kulak verilmeliydi. Twitter ve Youtube yasaklarının bir etkisi olmalıydı…
Peki bundan sonra ne olacak? Ne yazık ki dogmatik düşünen AKP’nin lideri, bu seçim zaferiyle yolsuzluk iddialarından aklandığını ve çağdışı yasaklarının da onaylandığını sanıyor… AKP’nin hırçın ve uzlaşmaz lideri doğru yolda olduğunu sanarak kendisine muhalefet eden cemaatten işadamlarına önüne kim çıkmışsa sindirmeye çalışacak. Bu baskı ve zulüm sokağa da yansıyacak. Korkarım ki bundan sonra meydanlar dolacak. Yine polis gazı ve gaz kapsüllü ölümler yolumuzu gözler olacak…
“Bu kadar kötümser olma” diyenler varsa, “Erdoğan’ın ailecek kolkola çıktığı balkon konuşmasına kulak verilmeli” derim… Kin, öfke, nefret ve intikam… Yetmedi metafizik… Türk filmi gibi herşey bu balkonda vardı… İyimser olmak yerine safları sıklaştıma zamanı… Ve yaşamı alabildiğine ciddiye alarak “yola devam” deme zamanı…
Nazım’ın “Yaşamaya Dair” şiirinde dediği gibi:
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından
- ‘Universal Credit’ dedikleri ?
- 2 Mayıs’taki oyum
- Oxford Street’de Urfa’daki işçileri desteklemenin erdemi
- Namık Kemal’in Londra’daki izi
- İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec