İnsanoğlu ne garip bir varlık. Çoğu zaman iyiliğin, gelişmenin nerede olduğunu bilmemize en azından tahmin etmemize rağmen, o yöne yönelmeyi neredeyse her zaman red ederiz. Bildik işleri yapmaya devam eder, suya sabuna dokunmadan hayatımızı idame ettirmeye çalışırız. Aslında şurası red edilemeyecek bir gerçek; okumayan insan rahat olan insandır aynı zamanda etrafındakilerlede rahatça geçinebilen bir insandır. O yüzden bu rahatlığını hiç bir şekilde kaybetmek istemeyecektir. Günlük yaşamda işlerini devam ettirecek, akşam eve geldiğinde Tv’de en popüler diziyi, mankenlerin yediği en son naneleri, beceriksiz sunucuların yaptığı bayağı şakaları izleyecek ve bu düzeni yaşamın getireceği kaçınılmaz unsurların dışında yıllarca devam ettirecektir.
Okumayan insan rahat insandır çünkü öyle insanın düşünmek gibi bir derdi yoktur. Etrafında varolan çoğunlukta kendisi gibi olduğundan onun düşünsel yaşamını onlardan duyduğu ve öğrendiği bir kaç kalıpsal sistemle oluşturacak, çoğunlukla “imrenilecek ahenkte” bir birliktelik oluşturacaktır. Bu birliktelik içerisinde kendi haklılıklarına, yaşam tarzlarının doğruluğuna o kadar inanacaklardır ki, kendileri düşünmeyi bilmediği halde diğer insanları düşünmemekle suçlayabilecektir. Kurulu düzenler ve sistemler nerede olursa olsun eğer insanın gelişimi, varoluş, bilim ve ilerleme gibi konularda geri bir konumda yer alıyorsa, hiçbir zaman okuyan insanı sevmeyecektir. Bu bir ülkenin yönetimi olabilir, eğitim sistemi olabilir hatta kendisini ilerici, aydın olarak gösteren siyasal bir organizasyonda olabilir.
İşin görünen kısmında herkes okuyun diyor, ilkokul mezunu milletvekilleri, başbakan, dernekteki yönetici, evde baba durmadan okumayı tavsiye ediyor. Ama hiçbiri bunu gerçekte inanarak söylemiyor ve bunun nasıl hayata geçeceği aslında umurlarında bile değil. Çünkü okumayı sevdirmek istiyorsan önce kendin okuman gerekecektir. Senin hergün elinde tuttuğun kitap yanında büyüyen çocuğu ister istemez okumaya teşvik edecektir. Öyle bir ülkemiz var ki evinde büyük kütüphanesi olan yada bahçesinde kitap okuyan bir insan bölücü terör örgütü üyesi gözüyle bakılabiliyor. Gençler yıllarca kalıplaşmış ucuz bilgilerin toplandığı ders kitaplarını ezberlemeye zorlanıp, okumayı yapılması gereken bir yük gibi görmeleri sağlanıyor. Yani okumayı sevdirmemek için ‘büyüklerimiz’ ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Sözde okumayı teşvik eden gruplar bile grup üyelerinin kendi istedikleri yönde düşünmelerini sağlamak için, toplumun genel okuma geriliğini çok iyi değerlendirip, kendi dogmatik düşüncelerini yansıtan kitaplarla bireyleri şekillendirebiliyorlar.
Okumak bir sevinçtir, okuyan insan ‘yabancı’ bir fani olarak katıldığı dünyaya okuyarak yaklaşacak, aslında okuyarak önce yabancılığını fark edecek sonrasında ise bu dünyada etkin bir varlık olduğunun bilincine erecektir. Okuyan insan bu anlamda ‘rahatsız’ bir insan olacaktır, hiçbir zaman için varolanla yetinmeyecek, varolanı daha yukarı nasıl çıkarabilirim mücadelesi içerisine girecektir. Bu anlamda bir ‘hiç’ olmaktan sıyrılıp gerektiğinde yaşamı, sistemleri değiştirebilecek bir güce sahip olduğunun farkına varacaktır. Okumak bir yük değildir, okumak etkin bir insan olmanın vazgeçilmez koşuludur. Çoğumuzun okumayı sevmediği bir gerçek, bunu bilerek yani okuma alışkanlığını edinmenin zorluğunu hesap ederek, gerçekçi davranarak bu alanda ilerlemeye çalışmalıyız. ‘Çok okuma, kafayı yersin’ gibi geleneksel safsataları çöp kutusuna atıp, hayatlarımızı okuyarak güzelleştirme mücadelesi içerisine girmeliyiz.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!