Yaşamak öyle kolay bir iş değil günümüzde, dünyamız öyle bir hal aldı ki savaşlar, cinayetler, tecavüzler, rastgele saldırılar milyonlarca insanı etkiliyor. Belki bizler biraz uzağız bu tür durumlara ama insan gerçekten ne kadar uzak olabilir diğer insanların yaşadıkları bu tür felaketlere. Ama sadece bu büyük felaketlerin olması gerekmiyor insanların hayatlarının problemli olması için. Her günkü koşturmaca, geri kalma korkusu, eğitimsizlik, bireysel yabancılaşma, genel anlamda toplumsal yabancılaşma vb. insanların hayatlarını zevk alarak yaşamaktan çıkarıp, yaşamlarını sırtlarında taşımaları gereken bir yük gibi görmelerine yol açıyor.
Bu yük nasıl inecek? Yaşamak bir dert, yük olmaktan çıkıp bir sevinçe nasıl dönüşecek? Tabii ki bu öyle basit bir iş değil, bunu yapmak isteyen insanın bir çok riski ve fırtınalı yolculuğu göze alması gerekiyor. Etrafı binlerce, milyonlarca yaşadıkları rutin hayatlardan şikayetçi olmayan ve kurulu düzeni devam ettirmek isteyenlerle çevriliyken onların dışına çıkmak “yeni” bir insan olmak pekte kolay olmasa gerek. Verimli, etkin, başarılı bir yaşam sürmek isteyen insan işe eskiyi analiz etmekle başlamalı (bazen bu bile gerekmez) ve yeniye başlarken eski alışkanlıklarını ya da güncel işe yaramayan alışılmış davranışlarını hemen üzerinden atamayacağının farkında olmalı. Bu farkındalık gelişme, değişme ve ilerleme mücadelesi içinde geriye teklediği anlarda ona güç verecek, etrafındaki gelişime direnen topluluğun ayak oyunlarına, “şantajlarına” ve yine kendi sosyo-psikolojik varlığının, yukarıda saydığım toplumsal negatifliklerle birleşerek onu geriye çekme çabalarına karşı direncini yükseltecektir.
Bu ilerleme süreci içerisinde birey aslında gelişmenin, başarının yanıbaşındakileri alt etmek ya da onları geçmek olmadığının farkına varacak ve örneğin başarının aslında yaptığı işi severek yapmanın (ya da sevdiği işi yapmanın) ve gerekiyorsa sevdiği işi yapmak için yanıbaşındaki insanların kendi varlığına yansımış isteklerinin aksi bir güzergahta yol alması gerektiğini kavraması gerekecektir. Aynı zamanda, kendisini ilerletecek olanın mükemmelliyetçiliği kovalmak değil de bulunduğu şartlardaki eksilikleri ve de iyilikleri gözlemleyip kendisi ile barışık bir şekilde verimliliği arttırmaktan geçtiğini anlayacaktır. Ama bunu yaparken mutlu olacaktır çünkü birey olarak bu fani dünyada yerini almış, etkin bir insan olmanın hazzı onu her zaman için rahat kılacaktır. Üzüntüler, mutluluklar, yerinde kızgınlıklar tabii ki olacak ama her zaman yerinde ve zamanında insanlığından çıkmadan yaşanacaktır.
“Başarılı” ve yetkin bir birey olmak öyle herkesin harcı değil, emek ister, çaba ister en önemlisi kararlılık ister. Küçük hesaplar yapmak malasef yaşamımızın bir parçası. Yaşamın ilk yıllarından başlayarak edindiğimiz en kısa zamanda ‘hazza’ ulaşma, ‘acılardan’ kaçma alışkanlıklarımız bizi daracık dünyalara hapsediyor. Paulo Coelho’nun ünlü kitabı Kimyacı’da çoban genç, İngiliz Kimyacıya neden o kadar çok kitap okuduğunu soruyor ve neden kitaplardaki yazıların öyle karmaşık ve çabucak anlaşılmadığından yakınıyor. Kimyacı da şöyle cevap veriyor. “Öyleler çünkü, ancak kendilerinde öğrenme gibi bir sorumluluk hissedenler onları anlayabilsinler diye”. Yaşamak sorumluluk gerektiriyor ve eğer siz sorumluluğu almazsanız o kendi bildiği yolda gidiyor ve siz sadece istenmeyen bir misafir gibi dış kapının yanında, soğuk bir sandalyede, size kapının gösterileceği günü bekleyip duruyorsunuz.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!