Faruk Eskioğlu
Merhaba dostlar. 3 Aralık Uluslararası Engelliler Günü’nde engelli bir yazar olarak iki kelam etmesem dilim şişerdi. “Baştan kültür, engelliye engel yaratıyor” diyerek söze başlayayım. Uluslararası Engelliler Günü farkındalık yaratılmak için BM tarafından 1992’de kabul edilmiş. Sevgililer Günü MS 270’den, 1 Mayıs İşçi ve Emekçilerin Günü 1889, Babalar Günü 1910 ve Anneler Günü 1914’te kutlanmaya başladığı düşünülürse engelliler epey sonra akla gelmiş. Engelli bir yazar olarak 3 aralıklarda engelli haklarını hatırlatmak ve eksiklikleri dile getirmeyi önemsiyorum.
Engelli kelimesini kazırsanız altından devlet çıkar. Her engellinin engelli olmasının bir nedeni de devletlerdir. Örneğin benim engelli olma nedenim sağlıklı doğduğum halde çocuk felci aşısı olmadığı için 2 yaşında sağ ayağımda zayıflık ve kısalık oluşmuş. Arkadaşım Semih’in engelli olması Türkiye’deki trafik kazalarının çokluğundan, bir başka dostumun engelli doğması hastane olanaklarının ve uzmanlarının yetersizliğinden… Övündüğümüz Anadolu kültürü pek engelli dostu değildir. Örneğin “işler nasıl gidiyor”un yanıtı bazen “Kör topal”dır. Londra’da Ramadan Camii’ye görmeyen imam alınınca, cemaatten bazılarının “sakat birinin arkasında namaz kılmayız, namazımız da sakatlanır” diye kazan kaldırdığını duyunca şaşırmıştım. Bir arkadaşım beni telefonuna “topal” diye kayıt ettiğini görünce, “Ulan hıyar ‘sesi güzel’ de yazabilirdin” diyerek tepki göstermiştim. Türkiye’de engelli ve fahişelerin tanımı “Çürük”tür. Ayrıca Türkçe’de engelliye “sakat”, “özürlü” denilir. Eskiden Anadolu’daki Sparta devletinde engelli çocukları uçurumdan aşağı atıyorlarmış. Allahtan öyle bir şey yapmıyorlar ama günümüzdeki her otoritenin de gözüne de engelliler ve onların hakları batar. İnanmayacaksınız ama 12 Eylül darbecilerinin ilk yaptığı düzenleme engelli haklarını kırpmaktı. İngiltere’de hükümetler bütçe açığı gündeme geldiğinde akıllarına ilk gelen de engelli haklarını tırpanlamaktır. İki ülkedeki engelli haklarını kıyaslarsak; Türkiye’de çok komik bir engelli ödentisi var ama onu da alabilmek için çok yoksul ve muhtaç olduğunuzu kanıtlamak zorundasınız. Engellilik başka, yoksulluk başka ama bizimkilerin kafası böyle çalışıyor. Bir kazanım olan “Engelli istihdamı”na uyan ve kontrol eden yok. Türkiye’de kaldırımlardaki engelli rampaların önüne araç park edilmeyeceğini pek bilen de çıkmaz.
İngiltere’de ise yoksul- zengin karıştırmadan verilen üç dereceli bir engelli ödentisi var. Engelli park yerleri yaygın. Ücretsiz park, araç yol vergisi muafiyeti ve Merkez Londra’ya ücretsiz giriş için “blue badge” denilen mavi engelli kartı veriliyor. Mağaza ve dükkanların engelli sandalyesiyle girilebilecek genişlikte olması, engelli rampaların konulması zorunludur. Ayrıca İngiltere, eskiden hareket halindeyken arkasından binilen ve atlanılan o klasik kırmızı toplu ulaşım otobüslerinden vazgeçerek engelli dostu haline getirdi. Pek çok metronun asansörü var. Tabii bu haklar engellilerin örgütlü mücadelesiyle kazanıldı ve direnerek de korunuyorlar. Yine de hükümet çalışamayacak konumdaki engellileri işe zorlamayı, haklarını tırpanlamayı sürdürüyor. Türkiye’den gelen bir arkadaşım, “Londra’da ne kadar çok engelli var” demişti. Oysa Türkiye’nin tersine İngiltere’de engelliler sokağa çıkabiliyorlar.
Her zaman söylediğimi tekrar etmek istiyorum: Engellilik bir durumdur, engelli kendisine acınmasını istemez, bir engelli haklarına saygı duyulmasını genişletilmesini ve ekstra engel çıkarılmamasını ister. Engelliler Günü’nde “Engelsiz bir yaşam için ne yapabiliriz” diye düşünün, sizin yaptığınız gibi “engellileri birinci ağızdan dinleyin” derim.
Konuşurken sözlerinize dikkat edin, engellileri aşağılayıcı, incitici kelimeleri kullanmayın lütfen. Ayrıca madem sevgililer günü, anneler gününde hediye alınıyor, engellilere de hediye verin kardeşim. Bu son sözüm şakaydı valla, diğer günlerde tüketim ekonomisinin pohpohlanmasına da karşıyım zaten fakat uzun süre aramadığınız engelli dostlarınızı arayıp hatırını sorabilirsiniz…
***
40 yıl önce 3 Aralık’ta efe babam nam-ı diğer “Hoca” Kasap Ferruh’u yitirmiştik. Henüz 54’ündeydi. Bir karanlıktan diğerine yolculukta hep çalıştı… Hafta sonu, tatil nedir hiç bilmedi… Ankara’ya yılın ilk karı düşmüştü o gün… Pala bıyıkları ve arkaya taralı saçları henüz ağarmaya başlamıştı… 40 yıldır eksilmedi hiç babasızlığımın acısı… Babamı özlüyorum… İnsanın insanca yaşayacağı günler çabuk gelsin. Emekçi babaların yüreği, benim babamınki gibi çabuk yorulmasın…
“Babam” başlıklı şiirimi sizlerle paylaşıyorum dostlar: Bolvadin, Çolak / ve Harmandalıyı / en iyi / o oynardı… Hani efkarlanmaya görsün / Her Yer Karanlık, Rüzgar Kırdı Dalımı / ve Gönlüm Yaralı’yı / en iyi o söylerdi… Yılın on bir ayı rakı içer / kalanında da / oruç tutardı… Zincirleme “Bahar” tüttürür / kestek yürür, / nara atar / ve lakin bir pire için / yorgan yakardı… Nüktedandı, / kibardı ve yiğitti / Velhasılı Sultandağları’nın / en sonuncu efelerindendi… O namı diğer / “Hoca” Kasap Ferruh / benim babamdı… Türkiye
- Londra’da ev almak için iyi bir zaman mı?
- Londra dünyanın en iyi şehri…
- Londra’dan iki cesur gazeteci geçti…
- Saygın şirketlerin “asgari ücret” entrikası
- İngiltere’deki Kıbrıslı Türk toplumu da KKTC seçimlerini heyecanla bekliyor
- İngiltere’deki devlet hastanelerinde yıldız dönemi…
- Bütün göçmenler bir günlük genel greve gitmeli
- Robinson, İşçi Partisi’ni etkiler mi ?
- Nereden çıktı bu veraset vergisi ?
- Türkiye’den, İngiltere’de emlak ve banka kredisi almak olası



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON




