
Geçen haftaki ilk yazıda belirtildiği gibi sosyal psikologlara göre rekabetçi yarış önyargının oluşmasında çok büyük bir etken. Burada yarışın bireyler için ne anlama geldiğine değinmemiz gerekiyor. Yarış ve rekabet sadece vaat edilen kupaları ya da ödülleri almak gibi somut sonuçlara erişmek için değil bireylerin üyeleri olduğu sosyal grubun üstünlüğünü diğer gruplara kabul ettirmek oradan bireylere daha kabul edilebilenecek ve fiyakalı bir sosyal kişilik sağlamak gibi bir olanakta sağlıyor. Bu şöylede açıklanabilinir, insanların kendi gruplarını daha üstün görme özlemleri belki de o kişilerin kendi öz güvenlerini ve saygılarını geliştirme ihtiyacından doğuyor olabilir.
Yani belirli bir grubun üyesi olmak veya bu şekilde bir veya daha fazla gruba bağlanmak bireylere üyesi oldukları grubun başarısı ile mutlu olma ve kendini daha üstün hissetme duyguları sağlayabiliyor. Buda bireylere kendi gruplarını övme ve çoğu zaman gözü kapalı bir şekilde grubunu benimsemeyi dayatırken diğer gruplara önyargı ile bakmayı getiriyor. Hatta kendine olan güveni sarsılan bir birey üyesi olmadığı başka grupların düşük haline bakıp kendi ruhsal durumunu düzeltebiliyor. Örneğin, Şampiyonlar Liginde Real Madrid’e 6-1 mağlup olan bir Galatasaray taraftarı üzüntüsünü Fenerbahçe’nin bu ligte en az iki sene yer bile alamayacağını düşünerek pekte güzel bir şekilde dindirebiliyor. Eğer bir grup varolan statülerinin gerçeği yansıtmadığını ve adaletsiz olduğunu düşündüğünde çok iyi organize olup, hakkını arama yoluna girebiliyor. Bu şekilde varolan düşük statüyü ortadan kadıracağını düşünen grup, grubun üyeleri olan bireylerinde düşük olan veya öyle yansıtılan seviyelerinide düzeltebiliyor. Buna örnek olarak ezilen, sömürülen halkların dillerini kullanmak için vermiş oldukları mücadeleyi verebiliriz. Tabii ki bu durumda, yüksek statüdeki gruplar düşük gördükleri grupların organize hareketlerini kendilerinin bulunduğu üstün ve ayrıcalıklı statüye karşı bir saldırı olarak değerlendirip son derece aşırı bir önyargı ve şidddetle karşılık verebiliyor.
Önyargı başka bir şekilde, bireylerin çarpıcı, kolay hatırlanabilen olayları sayısal olarak daha çok meydana gelen olaylar olarak düşünmelerinden de doğabiliyor (örnek olarak uçak kazalarını verebiliriz, uçak kazaları sayısal olarak karayollarında meydana gelen kazalardan karşılaştırılmayacak kadar çok daha az olsada bizler uçak yolculuğundan daha çok korkarız). Bu durum insanların, aşırı şiddet kullanılarak işlenen suçların, neden olduğundan daha fazla cereyan ettiğini düşünerek bunlardan daha çok azınlıktaki grup üyelerini sorumu tutmalarını açıklayabiliyor (azınlıktaki grupların üyeleri daha çarpıcı ve dikkat çekici özellikler taşıyor). Buna örnek olarakta bir ilticacın işlediği suçu verebiliriz, eğer bir ilticacı bir tecavüz olayına karışmışsa bu insanlar tarafında kolay bir şekilde hatırlanıp böyle bir gerçeklik olmasada diğer ilticacılarda bu gözle değerlendirilebiliniyor. Sonuçta bu sosyal gerçekliklere bakarak önyargıların hemen ortadan kalkacağnı beklemek biraz hayal ama daha çok okuyarak sosyal ve psikolojik varoluşluğumuzu düşünerek kendimizi ve toplumsalsosyal yapılanmaları tanıyarak adımlar atılabilinir.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!