Eskiden en acı biberleri salatalık gibi yiyebiliyordum. Maraş ve Afrika biberlerine “bana mısın?” demiyordum… Yaş ilerledikçe acıları kaldıramaz oluyorsunuz.
Sabah uyanınca ilk işim radyoda müzik açmak, sonra haberleri kolaçan etmek. Öyle ya dünya her sabah yeniden kuruluyor. Müziksiz bir yaşamı da düşünemiyorum. Bilgisayarımda da sürekli radyo açık. İzlediğim bir dizide “müzik sever misiniz?” sorusunu genç kadın (latife olsun diye), “Yalnızca ulusal marşı” diye yanıtlamıştı. Geçen sabah TRT Nağme ile güne başladım. Radyo “Ölürsem kabrime gelme istemeeeem!” diye bağırmaya başladı.
TRT Türkü’ye geçtim. “Çarşambayı sel aldı, bir yar sevdim el aldı…” Olmadı başka bir kanalı çevirdim, “Yetimler yetimi yavrum uyusuuun…” Sabahın köründe depresiflik dozajı tavan yaptı. Dur be yaaa… Daha güne başlayacağız: Orman yangını haberlerini derleyeceğiz. Orman Genel Müdürlüğü’nün 96 arazöz alınabilecek paraya 32 lüks araç aldığını, THK’nin söndürme uçaklarının uçamadığını öğreneceğiz. Memleket yangın yeriyken yönetenlerin kendileri dışındaki herkesi suçlamasını izleyeceğiz. Enflasyonun yine arttığını haber yapacağız. Konya’da öldürülen Kürtlerin ırkçı bir saldırıya kurban gittiğinden emin olacağız.
Dur be yaaa… Can Yücel’in dediği gibi “Bu memleketin jeo-politik konumu küfürsüz yaşamaya uygun değil” sözüne uygun olarak okkalı küfürleri savuracağız…
N’oluyoruz be yaaa! Sanki ölmüşüz de selamız veriliyor! Radyoda acilen Classic FM’e dümen kırdım hemen. Popüler olanların dışında klasik müziği pek dinlemesem de Robert Schumann astım krizindeki hastaya inhalasyon ilacı gibi geldi. Oh be… Allah razı olsun kendisinden. Yaş ilerledikçe acıları kaldıramaz oluyorsunuz.
Sanırım toplumun acıya dayanıklılığında bu ağlak müziğin ve kaderci sözlerinin de katkısı var. Acıyla beslenince başka acılar canınızı acıtmaz oluyor. Felaketler işin fıtratından, yalanlar işin icabından, talan ve soygun işin doğasından sayılıyor. Belki de “Rambo” misali acı, adrenalini salgılatıyor. Adrenalin de acıyı istiyor… Bir zamanlar Yunanistan’dan bildiren Reha Muhtar’ın o unutulmaz repliği gibi “Acı var mı acı!” diye sorası geliyor olmalı insanın. Acı varsa şu koyu yerinden iki okka ver babacım. Nasılsa yiyeceğimiz “her nane” değil sadece acı. Hasan Hüseyin Korkmazgil üstad zaten bize acıyı bal eyletmedi mi? Eee… Sen iki değil 4 okka koy babacım…
***
Yazılarını severek okuduğum Fehim Taştekin “Aklımıza mukayyet olamayacak günlerdeyiz” diye yazmış ve aklımızla alay edenleri döktürmüş… Taştekin, yazısının sonunu “Aklına mukayyet ol kardeşim!” diye bitirmiş. Demek ki bir ben değilmişim aklına mukayyet olmaya çalışan.
“En iyisi odaya soğan koymalı” diyorum… Bir arkadaşımın hikayesi bu soğan… Arkadaşım aklına mukayyet olmak için bir psikiyatra gider. Duvardaki saat her dakika başında “tık” diye ses çıkarır. Bizimkisi bir saatlik seansa 60 sterlin ödediğinden her tık sesinde 1 sterlinin lağıma düştüğünü düşünür. Nasıl düşünmesin ki zavallı? Seansın yapıldığı odanın penceresinde kocaman bir soğan vardır ve sorduğunda da psikiyatr “Kötü enerjileri emiyor da ondan” diye yanıtlar. Dostlar bizi bir tek değil, bir çuval soğan da kesmez artık. Durum harbiden vahim…
Son olarak İstanbul’dan aldığım bir mesaj da şöyle: “Sevgili arkadaşlar bu akşam bir imajinasyon çalışması yapacağız. Yanan ağaçları, yanan can dostlarımızı düşünerek, onların Mevla’ya yakarışı gibi hayal ederek, bu akşam, yani 2 Ağustos Pazartesi, saat 21.00’de ve aynı anda, Zeki Müren’in sesinden ‘Yağdır Mevlam Su’ şarkısını balkonlardan, pencerelerden yüksek sesle çalacağız. Rabbim yakarışlarını ve yakarışlarımızı kabul etsin… Hepinize şimdiden teşekkür ediyorum…”
Dostlar beni sual eden olursa, Enfield dolaylarındaki bir soğan tarlasına gidiyorum. Taştekin’e de selam söyleyin, aklımıza nasıl mukayyet olacağımızı da yazsın kardeşim…
- 2 Mayıs’taki oyum
- Oxford Street’de Urfa’daki işçileri desteklemenin erdemi
- Namık Kemal’in Londra’daki izi
- İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec
- Kral Charles ve bir yoksul hastalığı olarak kanser…