Hepinize merhaba,özellikle çocukluk ve gençlik yıllarımda iyi bir kitap okuyucusu olmakla birlikte iyi bir televizyon izleyicisi olduğum da şüphe götürmez bir gerçek.
Yetişkin olduğumda Türk televizyonu yetmezmiş gibi Londra’da İngiliz televizyon kanallarındaki dizileri, programları da takip etmeye başladım.
Kaçırmadan izlediğim programların içeriklerine şöyle bir bakarsak, Türk dizilerim genellikle aşk, meşk, entrika, zenginlik, güzellik dolu iken, İngiliz dizilerim ise dedektiflik, casusluk, komedi ve bilim kurgu üzerine olmuş. Sonuç olarak yararlı birkaç programın dışında seyrettiklerimin çoğu fazla güzel, yalan, entrika dolu ve hayal olan hayatlar veya tam tersi hayatın tüm kara ve korkunç gerçeklerini gözüme sokan programlar olmuş. Hatta bazen negatif programları seyretmek zararlı dediğimde; “Bunlar hayatın gerçekleri. Ne yanlış var ki?” laflarını çok işittim. Hayatın gerçekleri ve zorlukları zaten “gerçek” ise bunları dizi ve filmler ile tekrar tekrar kendimize hatırlatmanın ne mantığı vardı anlamıyordum. Bir yerde terslik vardı ama o zamanlar bunun pek farkında değildim.
Sonraları kendi ruhsal yolculuğum başlayınca yaşam, astroloji, doğa, inanç, ezoterik bilgiler ve varlığımın amacını araştırmak daha ilgi çekici gelmeye başladı. Hangi akla hizmet düşüncelerimi zehirleyen televizyon programlarını seyrediyorum diye kendi kendime sormaya başladım. Uyumadan önce beynimi yalan yanlış, aşırı güzel, aşırı zengin, sahte hayatların olduğu dizilerle veya tam tersi korkunç, negatif haberlerle doldurmak çok gereksiz gelmeye başladı. Ve uzun süre önce kendi seçtiğim programlar dışında hiçbir diziyi takip etmeme ve nadir olarak televizyon izleme kararı aldım. İzlediğim programların içeriklerine artık çok dikkat ediyordum. Ve kesinlikle uyumaya yakın televizyon seyretmiyordum. Ruhumu dua, meditasyon, eğitim ve güzel müzik ile beslemeye çalışıyordum.
“Televizyon seyretmek, dünya üzerinde milyonlarca insan için en sevilen boş zaman doldurma yöntemidir. Ortalama bir Amerikalı, altmış yaşına gelene kadar hayatının yaklaşık 15 yıllık zamanını televizyon karşısında geçirmektedir. Diğer birçok ülkelerde de rakam yaklaşık olarak aynıdır.” Eckhart Tolle
Geçen aya kadar TV kuralımı bozmadım. Çevrem sürekli popüler bazı Türk dizilerinden bahsettiğinden ve ben hep sohbet dışı kaldığımdan İstanbul’da ki evde birkaç Türk dizisi izlemeye başladım. Öncelikle ben görmeyeli Türk dizilerinin prodüksiyon ve oyunculuk kalitesinin çok yükseldiğini kabul etmeliyim. Fakat toplumun dizilere ve karakter oyuncularına sanki gerçekmiş gibi odaklandığı da bir gerçek. Eğitimli, eğitimsiz fark etmiyor, diziler toplum genelinde çok fazla popüler olmuş.
Eğitim yerine gençlerin tek derdi sanki bir dizide rol kapma noktasına gelmiş. Dizilerin ve birçok programın gördüğüm odak noktası hayattaki eğitim, başarılar, vicdan, inanç değil de, kusursuz fiziksel güzellik, zenginlik, entrika, emek verilmeden köşeyi dönmek, fakir kız& zengin oğlan gibi konular olmuş.
Bununla birlikte belki de dizilerdeki aşırı güzelliklerin etkisi ile özellikle İstanbul’da sanki bir güzelleşme furyası almış başını gidiyor. Eskiden genellikle ünlüler, yani işleri gereği fiziksel göz önünde olanlar, yaşı ilerlemişler, gerçekten ihtiyacı olanlar ve belli bir kesim ilgilenirdi bu konular ile.
Şimdi genci, yaşlısı, eğitimlisi, eğitimsizi, zengini, orta hallisi, kıt kanaat geçinen vatandaşı estetik ameliyat, küçük estetik dokunuşlar, abartılı makyajlar, saç eklemeler vs. yaptırıyor. Psikolojiyi etkileyen orantısızlık, sağlıkla ilgili bir durum ve dozunda yapılan dokunuşlar anlaşılabilir. Fakat görünen o ki hayattaki önceliklerimiz sırasında sanki fiziksel güzellik baş sıralara geçmiş gibi duruyor.
Dizilerde özellikle kadın kahramanlar aynı tornadan çıkmış gibiler. Kaşları, gözleri, dudakları, vücutları ve saçları nasıl bu kadar güzel, genç, bakımlı ve benzer, şaşıp kalıyor insan. Tabi benim gibi medya çalışanları dizi film setlerinde arka planda makyözlerin ve kuaförlerin nasıl harıl harıl çalıştığını bilirler. Sürekli o saçlar ve o makyaj düzeltilir. Bir de işin içine ışıklar, kamera hileleri, sponsor marka kıyafetler, mücevherler ve yukarıda saydığım rötuşlar girince alın size kusursuz erkek ve kadınlar.
“Bu noktada dikkat etmemiz gereken televizyonda ve sosyal medyada çok fazla bu tip abartılı güzel insan seyretmek insanda kendisini beğenmeme hissi yaratabilir.”
Şöyle ki uzun zamandan sonra popüler bir diziyi ve karakterlerini seyrederken kendimi dizide giyilen kıyafet ve takı sponsorlarını incelerken yakaladım. Kadın karakterler cidden güzel ve günlük kıyafetleri muhteşem olunca bir kadın olarak bunca farkındalığıma rağmen özenmiş buldum kendimi.
Ben bile böyle düşündüysem insan haliyle bunları seyredince sıradan güzelliği, normal hayatı, normal çekiciliği pek beğenmemeye başlayabilir. Normal insanlara, estetiksiz suratlara, sıradan, entrikasız hayatlara olan beğenimiz azalabilir. En önemlisi de karşı cins ve eş seçiminde kendi eş değerimizi beğenmemeye başlayabiliriz. Hatta farkında bile olmadan hayatımızı hiç beğenmemeye başlayabiliriz.
Sonuç olarak günümüz toplumunda televizyon ve basın yani medya sürekli bir imaj, moda, dejenere yaşamlar, zenginlik ve güzellik peşinde koşarken bence en önemlisi öncelikle kendi bedeninize sağlıklı şekilde bakmanız, şükretmeniz, üretmeniz, araştırmanız ve daha da önemlisi kendinizi ve hayatınızı sevmeniz.
Sevgilerimle kalın
e-mail: info@ndlondon.com
- Kendiniz Olma Alışkanlığı…
- Hayata Dair…
- Zihin, Duygu ve Beden Bağlantısı…
- 25. Kare Tekniği ve Subliminal Mesaj Nedir?
- Hayata Dair…
- Kadının Bilgeliği…
- Para Koçluğu Nedir?
- Geçmişim, İzin Ver De Gelişeyim…
- Yürek Isıtan Görüntüler Lazım…
- Motive Eden Film Önerilerim…