Hepinize merhaba, birçok yazımda mutluluğun formülünün kendini sevmekten geçtiğini yazıyorum. Tabi bu kendini sevmek ego patlaması şeklinde kendini sevmek değil.
Başkalarının haklarına saygı duyarak yapılan bir kendini sevmek. Kendini sevmek kimseye zarar vermeyen, insanın kendi iç dünyasında oluşan ruhsal bir durum aslında.
Fakat sanıldığının aksine kendini sağlıklı bir şekilde sevmek o kadar da kolay olmayabiliyor. Bir sabah uyanıp, “Tamam ben kendimi artık çok seviyorum” demekle işler bitmeyebiliyor. Geçmişimizde kayıtlı olanlar çok ama çok önemli. Doğumda ve çocuklukta sevilmek, doğru aynalanma ve yetişkin rol modeline sahip olmak en önemli unsurlar. Özellikle 0-4 yaş arası hatalı aynalanma varsa veya aynalanma hiç yoksa yetişkinlikte kendimiz hakkında değer yanılgısına kolaylıkla düşebiliriz. İstersek dünyanın en güzeli, en başarılısı, en yeteneklisi olalım, belli bir noktada kendi değerimiz ile ilgili bir boşluk ortaya çıkabilir. Bu eksiği kapatmak için de her insan belli savunma yöntemleri geliştirebilir.
Çok güzel bir kitap okumaya başladım. Başlığı da çok güzel. “Kendini sev, Hayat seni sevecektir.” Psikanalist Catherine Bensaid’in kitabından özellikle bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bize acı veren bir olayın nereden kaynaklandığını anlayamadığımız sürece hafızamızda asılı kalır. Tıpkı askıda kalmış bir sorun gibi gelişimimizde bir engel oluşturur. Bunun neden kaynaklandığını bilmez isek doğal olarak yeniden benzeri şeyleri yaşamaktan korkarız.
“Düşünmek, arkadaşlarla konuşmak, yaşam koçu ile konuşmak, psikoterapi ve psikanaliz gibi bize neyin acı verdiğini anlamamamızı sağlayacak her şey, o ana kadar yerini yanlış saptamış olduğumuz yaralarımızı sarmamıza yardımcı olur. Bize acı veren şeyin sadece adını telaffuz etmek bile acıyı dışarı vurmanın bir yoludur.
Olumsuz hatıraların, haksızlık veya güçsüzlük duygusunun içimizi kaplamasını önlemek için her deneyim üzerine düşünüp bundan nasıl bir ders alacağımızı anlamamız gerekir.
Daha sonra, artık aynı hataları tekrarlamama umuduyla ve kendimizle uyum içinde yaşayabilmemizi sağlayacak o özgürleştirici hareketleri küçücük de olsalar yaparak yolumuzda ilerleyebiliriz.
“Umutsuz bir sevgi isteğine dönüşmüş halde var olma ihtiyacımızı haykırırız. Diğerinin gözünde var olduğumuzu, onun tarafından sevildiğimizi hissedemiyorsak, olduğumuz gibi görülüp kabul edildiğimizden, eşsiz ve vazgeçilmez olduğumuzdan emin değilsek kendimizi iyi hissetmemiz mümkün mü? Varlığımızı inkar eden her söz, davranış veya durum anında geçmişte de bize benzeri duyguları yaşatmış olan durumları canlandırıverir.
Çocuklukta anne babamızın duygularını gösteremediklerini düşünüp onları bağışlasak bile, bu sevgiyi hak edecek kadar “iyi” olmadığımızı düşünüp kendimizi suçladığımız anlarda vardır. Onların davranışlarından kendimizi sorumlu tutarız ve kendimize her zaman itiraf edemesek de için için, “Başka türlü davranmış olsaydık bizi severlerdi” diye düşünürüz.
Her başarısız ilişkide, sevilmeye layık olmadığımızdan bir kez daha emin olmuş bir şekilde, karşımızdaki insanın hala bizimle olmayı seçmek yerine tüm ilgisini keserek bizden uzaklaşmasını doğal karşılarız. Sürekli olarak, bizden beklenilen şekilde davranmadığımız için cezalandırılmayı hak ettiğimize inanırız ve sevgi ve takdir görmeyi hayal bile edemeyiz. Yavaş yavaş, zamanla sadece bizden gelebilecek bir şeyi dışarıdan beklemememiz gerektiğini anlamaya başlarız. Artık başkalarının hoşuna gidecek bir imaj yaratmaya çalışmaktan vazgeçip, kendimizi olduğumuz gibi kabul ederiz.
“Kendimizi daha fazla severek diğerlerinin de bizi sevmesine yol açarız. Bundan sonra bizi olduğumuz gibi kabul eden ve davranış biçimimizle uyumlu insanlarla birlikte oluruz.”
Varlığımız artık diğerlerinden gelecek bir onaylanma veya kabullenmeye bağlı değildir. Artık yaşamak için dışarıdan gelecek güvencelere ihtiyacımız yoktur. Tabi ki hoşa gitmek, dışarıdan cesaretlendirici sözler duymak yararlıdır ve gereklidir ancak biz artık onlara bağımlı değilizdir.
Bir insan, hayatında başkalarından gelecek güzel bir söz veya onaylanma olmadan var olduğunu hissedemediği sürece yetişkin bir insan olmuş sayılmaz. Başkalarının bakışı bizim kendimize olan bakışımızı engeller. Başkalarının bakışı gelişimimiz için önemlidir, manevi destek, sosyal ve duygusal çevre ilerlememiz için tabi ki kaçınılmazdır. Ancak bunlar, hiçbir zaman bizi kendi yolumuzdan saptırmamalıdır. Gelişebilmek için bir gülün bakıma ve sıcaklığa ihtiyacı vardır, ancak az ya da çok açmış olsa da o hep bir gül olarak kalacaktır.
Sevgi ile kalın.
e-mail: info@ndlondon.com
- Kendiniz Olma Alışkanlığı…
- Hayata Dair…
- Zihin, Duygu ve Beden Bağlantısı…
- 25. Kare Tekniği ve Subliminal Mesaj Nedir?
- Hayata Dair…
- Kadının Bilgeliği…
- Para Koçluğu Nedir?
- Geçmişim, İzin Ver De Gelişeyim…
- Yürek Isıtan Görüntüler Lazım…
- Motive Eden Film Önerilerim…