
Altı yıldır Londra’dayım. Bu şehir bana hem yeni hayatlar hem de yeni yüzler sundu. Aynı sofralara oturdum, aynı iş yerlerinde çalıştım, aynı şeylere güldüm, aynı acılara ağladım. Ama günün sonunda gördüm ki; çıkar söz konusu olduğunda, insan gözünün yaşına bakmıyor. Arkandan vuranı da gördüm, saniyesinde seni satanı da.
Ben aslında harcanması kolay bir insandım. Çünkü alışık değildim kötülüğe. Çünkü kin tutmazdım, nefret etmezdim. Her şeye iyi niyetle yaklaşırdım. Beni tanıyanlar bilir: En ufak iyiliği yapanı bile hayatımda zirveye koyardım. İşte bu yüzden en büyük zararı kendime verdim. Çünkü duvarları olmayan insana herkes kötülük yapar. Ben duvar öremedim. Ben iyi niyetimden vazgeçemedim.
Şimdi dönüp bakıyorum da… Çok ziyan etmişim kendimi. Siz etmeyin. Çünkü günün sonunda dönüp özür dileseler bile, açtıkları yaraları kapatamıyorlar. O yara kalıyor, izi kalıyor.
Benim en büyük duam hep şu oldu: “Herkesin karşısına kendisi gibi bir dost çıksın.” Çünkü hayatın en ağır sınavı dost bildiğin tarafından harcanmaktır.
Türkiye ve Londra arasındaki farkı çok düşündüm. Londra’da insanlar daha tamahkâr; para, mevki, vize, çıkar… Liste uzayıp gider. Türkiye’de ise sistem oturmuş gibi görünse de insan ilişkileri keyfiyetle bozuluyor. İki ülkenin de ayrı yaraları var ama insanın gerçek imtihanı aynı: Menfaat.
Ben affetmeyi de seçmedim. “Affetmek özgürlüktür” derler. Bana göre değil. Affetmek, aynı yarayı yeniden açacak kapılar bırakmaktır. Ben unutmamayı seçtim. Çünkü unutmazsan bir daha yaşamazsın. Çünkü affetmezsen aynı ihanete bir daha izin vermezsin.
Dostluk dediğin şey, kalbin en derinine yazılır. Yıllarca kalbini açarsın, güvenirsin, sırlarını paylaşırsın. Ama günün sonunda seni bir menfaat uğruna satan varsa, bil ki o dost değil, sadece kendi gölgesinin peşinde koşan bir yolcudur. Ve unutma: Akrep akreptir. Günün sonunda yine kendini sokandır.
İnsan, aynada sadece yüzünü görmez. Kendi ruhunun izlerini, hayatına kattıklarını, topladıklarını da görür. Ama ne acıdır ki, bazen en saf halin bile başkasının gözünde başka bir renge bürünür.
Ben artık insanların aynasına değil, gölgesine bakıyorum. Çünkü çıkarın gölgesinde büyüyen dostluk, ilk rüzgârda yıkılır. Gerçek dost ise fırtınanın ortasında bile yanında dimdik durandır.
Ve en önemlisi… Artık sadece kendi aynama bakıyorum. Çünkü ben neysem, onu çekiyorum. Eğer sevgiysem, sevgiyi bulurum. Saflıksam, samimiyeti. Gerisi mi? Onu da gölgeme bırakırım.
Berna UYTUN ÖNK
- Sosyal Medyanın Parıltılı Yalanı
- Yazarken kendini bulanlar kulübü
- Gurbet içimizde büyür
- Bir gün değil bir ömürlük devrim
- İçsel arınma ve zihinsel özgürlük
- Turnam ile yeniden kanatlanmak
- Zihnini sakinleştir ve hayatını dengele
- Adaletin iki yüzü
- Öz şefkatin derinliklerine yolculuk
- İlişkilerin mihenk taşı: Sadakat