Konuyu açmadan önce bazı istatistik bilgilere bakmakta fayda var. Birleşik Krallık’ta her yıl yaklaşık 150 bin kişi hastanelere ve acil servislere kendilerine zarar verdiklerinden dolayı başvuruyor ve her 12 gençten birisi bir yıl içerisinde kendine zarar verme davranışlarında bulunuyor. Son 10 yıl içerisinde hastanelere kendine zarar vermekten dolayı yatan çocuk oranında %68 artış meydana gelmiş.
Son 17 yıldır 1 Mart kendine zarar verme farkındalılık günü olarak hatırlanıp, hatırlatılmaya çalışılıyor. Fakat anlaşılması gerekir ki 1 Mart günü yılda sadece bir gün facebook ya da twitter’da bir yazı ve resim paylaşarak veya haştag’ları retweet yaparak atlatamayacağımız kadar büyük bir sorun.
Evdeki kesici aletlerin ortadan kaldırılması, ya da kendine zarar verenlere ‘dur yapma, kendine ne yaptığının farkında değil misin’ demek sigara tiryakisi birine ‘dur içme akciğerlerine verdiğin zararın farkında değil misin’ demek kadar işlevsizdir. Ancak kişilerin kendilerine zarar vermelerinin arkasında yatan kompleks nedenlerin anlaşılması bizi problemi çözme yolunda ileriye taşıyabilir.
Kendine zarar verme eylemine baktığımızda diğer psikolojik problemlerden daha farklı bir durum söz konusu. Depresyonda olan bir insanın ya da sosyal fobi yaşayan bir insanın davranışlarını anlamakta pek zorlanmayabiliriz. Örneğin sosyal bir etkinlikte yanlış bir şey söyleyip alay edileceğini düşünen insanın sosyal ortamlardan kaçması ya da o ortamdayken kendisini gizlemesi anlaşılır davranışlardır. Fakat bir insanın kendisini kesmesi, yakması, çizmesi pekte kolay anlaşılacak bir durum olmaz.
Özellikle olayın fiziksel boyutu ve büyüklüğü beynimizde bir önyargının oluşmasına neden olur. Yani daha ilk baştan olayın fiziksel boyutuna takılıp kalırız. Hâlbuki problemin fiziksel boyutunun dışına çıktığımızda duygusal ve psikolojik nedenler daha çok iyi anlaşılabilir. Özellikle 11 yaşlarından sonra, ortaokul dönemlerinde, yaşadıkları duygusal zorluklardan korunmak isteyen ergenliğe doğru adım atmaya başlayan çocuklar, problemler yaşamaya başlamakla birlikte kendilerini ağır, zor duygulardan koruyacak bir koruyucu ihtiyacı duyabilirler. Evdeki problemlerden, okuldaki alay edilip, küçük düşürülme durumundan kurtaracak, bu duyguları bastıracak bir durum. Yaşanılan deneyim ağır psikolojik bir acıdır ve bu ağır psikolojik acıdan korunmanın en büyük ve iyi yollarından biri de vücuda verilecek acı olarak kendisini gösterir. Vücut ne kadar çok acırsa psikolojik acı o kadar çok bastırılır ya da en azından geçici bir süre hissedilmez. Vücudu kanatmak kendiliğinden vücudun bakımını doğurur. Kanatan kişi ya da doktorlar, anne-babalar vücudun iyileşmesi için bir bakma sürecine girerler. Bu geçici bakım süreci aynı zamanda rahatlama ve kendilerini geçici olarak iyi hissetme illüzyonunu doğurur.
Fakat bu durumu ilgi çekme isteği ile karıştırmamak gerekir. Çünkü çoğunlukla kendine zarar verme eylemi ilgi çekmek için değil, yaşadıkları duygusal zorluklarla nasıl baş edeceklerini bilmeyenlerin girişmiş olduğu bir kaçma eyleminden başka bir şey değildir. Bu şekilde duygulardan kaçılır, beyni patlatırcasına yoran, durmak bilmeyen düşüncelerden kaçılır. Bazıları için ise kesmek ve fiziksel acı çekmek yeniden canlı hissetmek, yeniden duyguları hissetmek anlamına da gelebilir.
Duygular o kadar çok körelmiş ya da uyuşmuştur ki fiziksel acı onları yeniden canlandırır. Bu durum kısır döngülere neden olur ve kişi içinden çıkamadığı bir alışkanlıklar dizgesinin içerisinde kendisini bulur. Öyle bir hal alır ki kendine zarar verme eylemi bir varoluş haline gelir ve kişi onsuz bir hayat düşünemez. Çünkü onsuz bir hayat bir çıkmazlar, korkular, istenmeyen duyguların var olduğu bir hayattır. Kişi bunu göze almaktansa en iyi arkadaşı haline gelen kendine zarar verme eyleminin konforuna kendisine bırakır. D ışarıdakilere vahşi ve kabul edilmez olarak gelen durum onlar için en iyi arkadaştır. Bu yüzden her ne kadar zor olsa da çocuklarla iletişim kurmanın kanallarının açık tutulması gerekir.
Anne-Babaların, eğitimcilerin çocuklarına vereceği en iyi mesajlardan biri de bazı zamanlar kötü hissetmenin normal olduğunu vurgulamak ve birlikte çözümler üretilebileceğini onlara direktifler vererek değil birlikte uygulayarak göstermektir. Çoğu zaman anne-babalar ve eğitimciler kendileri bu durumun içlerinde yarattığı korkularla nasıl baş edebileceklerini bilmediklerinden kısa yoldan çözüm üretme yanlışlarına düşerler. Bu da yine duyguları anlamamak ve baskı, direktifler ya da her şeye aşırı göz yumma ve çocuğun buyruklarının altında ezilmeye kadar gider.
Çözüm evde konuşma, paylaşma kanallarını açık tutmak, yol gösterici kimliğini kaybetmeden, önyargısız bir şekilde onları dinleyip, anlayış göstermeyi sağlamaktır. Her ne zaman ki biz bu güvenli ortamı onlara sunarsak işte o zaman çocuklarımız yavaş yavaş kendilerine geçici güven veren zarar verme alışkanlığından kurtulup daha verimli ve kendilerinden, duygularından korkmadıkları bir yaşama doğru ilerlemeye başlarlar.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!
- Çocuklar Devamlı Mutlu Olmak Zorunda mı?