The Children’s Society (Çocuk Derneği) adlı bir organizasyonun yaptığı bir araştırmaya göre İngiltere’de yaşayan çocuklar Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşayan çocuklarla karşılaştırıldığında onlardan çok daha fazla mutsuzlar. Araştırmaya katılan 11 ülke arasında ancak 9’uncu sırayı alan İngiltere’nin ardından sadece Uganda’lı ve Güney Kore’li çocuklar geliyor.
Geçen hafta Tim Lott, the Guardian gazetesinde bu araştırma ile ilgili bir değerlendirme yazdı. Tim Lott yazısında bu tür araştırmaların bulgularının iyi analiz edilmesi gerektiğini, araştırmaya katılan çocukların kendi duygusal durumları hakkında doğru değerlendirmeler yaptıklarından pekte emin olmadığını belirtti.
Daha sonra mutluluk kavramı üzerinde daha çok düşünmemiz gerektiğini belirten Lott, aslında devamlı olarak mutluluğu hedeflemenin ve çocuklarımızı sürekli mutlu etmeye çalışmanın tam da aksi sonuçlara yol açtığının altını çizdi. Bunları okurken geçen yıl gördüğüm İngiliz, orta yaşlarda bir müşterim aklıma geldi.
Çok iyi bir işi ve de iki çocuklu iyi bir evliliği olmasına rağmen yıllardır kaygılardan ve mutsuzluktan şikayet eden John’un (gerçek ismi değil) yaşadığı en büyük sıkıntıların başında, birisi 10 diğeri 12 yaşında iki oğlu hakkında kaygılanmak geliyordu. John işinin dışında neredeyse tüm enerjisini oğullarının isteklerine koşturmakta ve onları mutlu etmeye harcayan bir baba’ydı.
Örneğin küçük oğlu yeni başladığı okulla ilgili endişeler yaşıyorsa onun bu durumunu değiştirmek için işe geç gidiyor ya da büyük oğlu ödevlerini yaptığında onu iki dakika yalnız bırakmayıp doğru cevaplar vermesini sağlamaya çalışıyordu. Tabii ki terapi süresince bu içine girmiş olduğu davranışların kısa ve uzun süreçte hem kendisi hem de çocuklar üzerinde nasıl sonuçlar doğurduğunu konuştuk. Örneğin bu davranışların hem kendisini devamlı bir endişe döngüsüne hapsettiğini, çocuklarını da baskı altında tutup, O’na karşı isyancı davranışlar geliştirmelerini koşulladığını gözlemledik.
Ayrıca John’un çocuklarını koruma ve kollama davranışlarının ardında kendisi ile ilgili negatif inanışların olduğunun farkına vardık. John’a göre eğer çocukları okullarında başarısızlıklar yaşarsa ya da günlük yaşamlarında dramatik bir şekilde kendisinin ve annenin istekleri dışında hareket ederlerse bu O’nun başarısız bir baba olduğu anlamına geliyordu. Ya da verdiği yanlış kararlardan dolayı çocukları hayatları boyunca acı çekecek diye düşünüyordu.
Bu anlamda John’un çocuklarının mutluluğu için verdiği çaba, oğullarına yanlış inanışlar aşılıyordu. Örneğin, çocuklarının her zaman mutlu olması gerekiyordu, mutlu olmamaları çocukların da kendilerini başarısız görmelerini koşullayacaktı. O yüzden terapi süresince kendisi hakkındaki yanlış inanışları değiştirirken, çocuklarını devamlı mutluluğa koşullamanın doğru olmadığını, onların mutsuzluklar yaşamalarının normal olduğunu, belirsizliklere karşı tahammülünü arttırması gerektiğini ve hatta problemler yaşamanın gelişimin bir parçası olduğunu, onları korumak ve kollamak için geliştirdiği davranışları esnekleştirmesi halinde hem kendisinin hem de çocuklarının rahatlayabileceğini konuştuk. Zaten bu konular üzerine yaptığımız davranışsal değişikliklerden kısa bir sonra hem kendisi hem de tüm ailesi olumlu değişiklikleri görmeye başladı.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!