Hepinize merhaba, en güzel mevsim benim için ilkbahar, yaz ve güneş. Bu yüzden de en sevdiğim mekan uçakta olmama rağmen, şu an çok da mutlu değilim. Aklım sıcacık güneşte kaldı. Tatil için Londra’ dan İstanbul’a, evime gelmiştim ve şimdi yağmurlu, serin Londra’ya dönme vakti.
Şöyle ilham veren, kalbime hitap eden güzel bir film bulsam keyfim yerine gelir belki. Yaptığım araştırmalar sonunda orijinal adı “The Hundred Food Journey” olan filmi seyretmeye karar verdim. Türkçeye “Aşk Tarifi” olarak çevrilmiş.
Hindistan’ dan başlayan ve Fransa’nın bir köyünde geçen, farklı ırklara değinen, insanın içini ısıtan bir yapım. Özellikle benim gibi yemek pişirmeyi, doğal yaşamı, büyük aileleri ve mutfağı seviyorsanız kaçırmayın derim.
Filmin ana fikri kültür farklılıklarına rağmen sevgi ile birlikte yaşamak. Tabi iyi niyet var ise bu ancak mümkün oluyor. Başrol karakteri genç Hintli şef Fransa’nın şirin bir köyünde açtıkları aile lokantasını bırakıp, Paris’in en pahalı restoranlarından birinde baş şef oluyor. Hem zengin, hem de çok ünlü oluyor. Ama Paris’te popüler bir hayatın içine girmesine rağmen kendisini yalnız ve mutsuz hissediyor. Sonunda köyüne ve sevdiklerine geri dönüyor. İnsanlığın sevgi noktasında nasıl birleştiği, aile kavramı, kültür, din ve ırk farklılıklarının nasıl ortadan kalktığı çok güzel aktarılmış…
Uçağın penceresinden pamuk gibi bulutlara bakarken şöyle bir düşündüm. Birçok insan mutluluğu sanki uzaklarda arıyor. Benim de hep lise yıllarımdan itibaren içimde nedense yurtdışında yaşama isteği vardı ve şükürler olsun Allah bana bunu iyi bir şekilde, hem de iki kere nasip etti. Senelerce uzak kaldım evimden, ailemden. Londra’da belki birçoklarına göre güzel bir hayat yaşadım. Mesleğim gereği Lordlar, baronesler, belediye başkanları, dünyaca ünlü kişilerle tanıştım. Yabancı kültürlerden birçok yakın arkadaşım oldu. Kiracı bile olsam güzel evlerde, semtlerde yaşadım. Ama gerçek şu ki şehrimden, evimden binlerce mil uzaklarda olduğum için ya da kendi çapında önemli bazı insanlar tanıdığım için mutluluk seviyem değişmedi.
Zengin ve güçlü olmanın gerçekten mutlu bir hayat ölçüsü olmadığını anlayalı çok oldu. Veya benim yaşadığım gibi kapitalist bir ülke olan İngiltere’ye gidip yerleşmek değil de bazıları da Hindistan, Nepal, Singapur gibi mistik topraklara yolculuklar yapıp içlerindeki boşluğu dolduracak o şeyi arıyorlar. O şey sanırım huzur. Ben böyle mistik ve ruhsal bir ülke seyahati hiç yapmadım. Ama yapanlardan duyduklarım kadarıyla gidilen çevredeki enerjinin, kültürün ve mistik havanın ve bazen de ruhsal ve bedensel arınma gibi desteklerin etkisi ile bir canlanma gerçekleşiyor. Her şeye daha sevgi dolu bakmalar, daha anlayışlı olmalar, daha bilgece tavırlar gözlemleniyor. Fakat bu çoğunlukla geçici oluyor.
Şahsen benim kendi hayatımda yaşayarak anladığım ise:
“Kendini sevmediğin zaman yaşamını ve etrafındakileri de sevmiyorsun. Sürekli değişiklik arıyorsun. Kendini sevmeye başladığın zaman hayatın ve insanlar aynı olmalarına rağmen her şey sana yeni, canlı ve güzel gelmeye başlıyor.”
Sevgi ile kalın…
e-mail: info@ndlondon.com
- Kendiniz Olma Alışkanlığı…
- Hayata Dair…
- Zihin, Duygu ve Beden Bağlantısı…
- 25. Kare Tekniği ve Subliminal Mesaj Nedir?
- Hayata Dair…
- Kadının Bilgeliği…
- Para Koçluğu Nedir?
- Geçmişim, İzin Ver De Gelişeyim…
- Yürek Isıtan Görüntüler Lazım…
- Motive Eden Film Önerilerim…