Berna Uytun Önk
19 Kasım’dan beri hayatım, bildiğim bütün ritmini kaybetti.
Yayınlara yetişmek, kızımla ilgilenmek, hayatın bin türlü koşturmacası derken; annemin hastalığı tek bir tokat gibi yüzümüze çarptı. Sert, hazırlıksız ve acımasız.
İnsan, sağlığı yerindeyken dert sandığı şeylerin aslında ne kadar boş olduğunu anlamıyor. Küçük telaşlar, büyütülen sorunlar, ertelenen şükürler… Ta ki sağlık en ufak bir yerinden çekilene kadar.
O anda dünya küçülüyor. Hayat sadeleşiyor, ve geriye tek bir gerçek kalıyor.. Sağlık yoksa hiçbir şey yok.
19 Kasım’dan beri Türkiye’deyim. Ve ne yazık ki burada, kanser hastasına nasıl yaklaşılması gerektiğini hala bilmeyen bir toplumla yüz yüzeyim.
“Onun durumu daha kötüydü.”
“O senden de gençti.”
“Filanca da vardı, bak ne oldu.”
Bu cümlelerin hiçbirinin iyi niyetle söylendiğine inanmıyorum artık. Bunlar teselli değil; cehaletin en çıplak hali.
İnsanın moralini, direncini ve umudunu kemiren, sessiz ama yıkıcı darbeler.
Kanser hastasına acı hikayeler anlatılmaz.
Kanser hastasına örnek gösterilmez.
Kanser hastasının yanında umut tacirliği yapılmaz.
Annemin ve bizim psikolojimizi altüst eden tam olarak buydu.
Ve bu yüzden Instagram sayfamda bir video paylaştım. “Uzak durun” dedim. “Umut satmayın” dedim.
Her duyduğunu, her okuduğunu, her “şunu dene bunu yap” tavsiyesini hastaya dayatmanın kimseye faydası yok. Bunu söylemek zorundaydım. Çünkü bazen susmak değil, konuşmak iyileştirir. Bazen sınır çizmek hayattır.
En acısı ne biliyor musunuz? Eskiden sıkıldığım o “aynı” günleri özlüyorum şimdi.
Her şeyin birbirine benzediği, sıradan, durağan, hatta zaman zaman can sıkan o hayat… Meğer ne büyük bir lütufmuş.
Her günün aynı olması, sağlıkmış.
Rutin, huzurmuş.
Şikayet ettiğimiz o standart hayat, aslında nimetmiş.
Bugün tek bir dileğim var, Annemin iyi olması.
Başka hiçbir plan, hiçbir hedef, hiçbir başarı bunun önüne geçmiyor. Yoruldum, bunaldım, ama ayaktayım. Çünkü anneler güçlüdür, ama evlatlar onların güçlü kalması için güçlü olmak zorundadır.
Bu yazıyı yazma sebebim kimseyi suçlamak değil.
Sağlığınız yerindeyse, hayat ne kadar sıradan gelirse gelsin, aslında çok şanslısınız. Bu yazıyı bir sitem olarak değil, bir hatırlatma olarak okuyun.
Yanınızda hasta biri varsa susmayı öğrenin.
Dinlemeyi öğrenin.
Ve en önemlisi: Sağlığınız yerindeyken, hayatın “sıradanlığına” şükredin.
Hayat bana bunu acı acı öğretti.
Şimdi biliyorum:
En büyük lüks, sağlıklı ve sıradan bir gün yaşayabilmekmiş.
Ve ben, o günlere yeniden dönebilmeyi diliyorum.
Sessizce. Derinden. Bütün kalbimle.
Berna Uytun Onk
- Kasım’ın Eşiğinde Yeniden Kurulan Hayat
- Sosyal Medya Mahkemesi
- Sosyal Medyanın Parıltılı Yalanı
- İnsanın Aynası, Çıkarın Gölgesi
- Yazarken kendini bulanlar kulübü
- Gurbet içimizde büyür
- Bir gün değil bir ömürlük devrim
- İçsel arınma ve zihinsel özgürlük
- Turnam ile yeniden kanatlanmak
- Zihnini sakinleştir ve hayatını dengele



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON




