Konuşma terapisinden çekinmenin pek çok nedeni var:
Toplumsal hayatın karmaşıklığını, kişisel ilişkilere yansıyan çelişkileri ve sıkıntıları, bireyin yaşadığı kendine özgü psikolojik problemlerin boyutunu düşündüğümüzde özellikle Londra’da yaşayan Türkçe, Kürtçe konuşan toplumların parçası bireylerin konuşma terapilerini yeterince faydalanmadıklarını biliyoruz.
Bizleri geride tutan en büyük etmenlerden biri, terapinin ‘aklı başında’ insanlar için olmadığı ve psikolog görmenin delilik ile özdeşleştirilmesi. Bu bakış açısı ile bağlantılı, kafaları bulandıran ve altının çizilmesi gereken bir yaklaşım daha var: “Eğer bir durumun varlığını inkar edersem ve de görmezden gelirsem -ya da gelirsek- o durumun daha da büyümesini engelleriz, gerçek olmasının önüne geçeriz diye düşünmek ve bu tutumun aksine, eğer yaşanılan durumun varlığını örneğin birisine açıklarsak, bir doktora ya da terapiste gidip konuşursak o zaman bu durumun varlığını kabul ettiğimizi düşünüp böylece artık dönüşü olmayan bir yola çıktığımızı varsaymak.”
Psikolojik problemleri bireysel olarak yaşayan kişi, aslında karar verip hareket etme noktasında tek başına değildir.
Yaşanılan zamandaki toplumsal normlar ve değer yargıları ailesel, kişisel yaşamla içselleşmiş olduğundan birey vereceği kararı onlarla birlikte, zamana uygun bir şekilde vermek zorunda hisseder.
Böylece kişi her ne kadar yaşadığı sıkıntıları terapiye gidip çözmek istese de, eğer toplumsal değer yargıları bunu yapmanın kişiyi daha da çok alçaltacağını belirterek, bunun zayıflığın simgesi olarak kabul ettirirse konuşma terapilerine katılım o kadar zor olur. Maalesef bizim toplumlarımızda olan durum tam da bu.
Yani çoğumuz konuşma terapisine gitmek bir yana, yaşadığımız problemleri kendimizden bile saklamak için ustaca yöntemler geliştiriyoruz.
Örneğin; en çok kullanılan yöntemlerden biri de yaşanılan problemlerin psikolojik olmadığını aslında fiziksel problemler olduğunu iddia etmek.
Bu şekilde yaşanılan problemi fiziksel bir sıkıntı gibi aktarıp hatta kabul edip ilaç alarak çözmeye çalışmak çoğumuza mantıklı geliyor. O yüzden psikolojik problemler yaşayan binlerce insan, mahalle doktorlarını doldurup anti-depresyon, ‘panik atak’ ilaçları, tabletleri alıp, bozulduğunu varsaydıkları bedenlerini tamir etmeye çalışıyorlar.
Bu kısa yoldan sorunları çözme isteği toplumsal küçük düşürülmeyi yaşamak istemeyen kişiler için ‘müthiş’ bir çözüm olarak görünüyor. Gizli de olsa terapiye gitseler bile bu kişiler terapistten bir hap alıp, temiz bir şekilde kimse duymadan problemlerden kurtulmak istiyorlar.
Yaşanılan toplumsal baskıyı düşündüğümüzde bu çok anlaşılır bir durum. Fakat kabul etmemiz gereken bir gerçeklik var ki bu durumu değiştirmemiz gerekiyor.
Çünkü yaşanılan problemlerin inkarı problemlerin ortadan kalkmasını sağlamıyor, büyüyerek daha kompleks ve çözülmesi çok daha büyük problemler olarak bireylere, oradan da aile ve topluma yansıyor.
Burada tabi ki, herkese terapistlere, doktorlara, anne ve babalara, abilere, ablalara, arkadaşlara bazı görevler düşüyor.
Psikolojik problemleri yaşamanın normal olduğunu ve bu durumların hayatın çok doğal bir parçası olduğunu, sorunları dile getirmenin bizi hasta etmeyip aksine, onları anlayıp çözmede bizi daha iyi yerlere getirip, güçlendireceğini ve böylece onları aşmamızı sağlayacağını görmemiz gerekiyor. Psikolojik problemler üzerine kurulmuş karanlık, kabul edilmez damgayı, lekeyi birlikte yok etmek hepimizin görevi, çok daha geri dönülmez yollara girilmeden…
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!
- Çocuklar Devamlı Mutlu Olmak Zorunda mı?