
Çocuklara yönelik partilerin düzenlediği bir eğlence yeri işleten arkadaşım anlattı. Parti düzenleyicileri etnik toplumdan ise çay kahve paralarını mutlaka üsleniyorlar, eğer İngilizlerden ise bu oran yüzde 50… Arkadaşımın anlattıkları ilginç geldi ama sürpriz de olmadı… Bir zamanlar Guardian’da bir köşe yazarı “Bahçesinde çalışan işçiye çay ikram etmeyi akıl edemeyen bir kültürüz” diye yazmıştı…
İngiltere’ye ilk geldiğim 30 yıl öncesinde otobüste yer vermek istediğim bir yaşlı “Emin misin?” diye sorduğunda çok garipsemiştim. Yine arkadaşın tercümanlığında bankadan para çekerken, görevli paraları nasıl istediğimi sordu. “100’er sterlinlik bankonot” dedim… Görevli uzun uzun bir şeyler anlattı. Meğer henüz 100 sterlinlik bankonot basılmadığı için benden özür diliyormuş… Arkadaşa, “Benimle kafa mı buluyor?” diye sormuştum. “Yok valla. Nezaketten işte” demişti… Ne gereksiz nezaket…
İçi boş özür “Sorry”lerin her cümlenin sonuna eklenmesi de garip. “Sorry” dediğinde yüzündeki ifade de üzüldüğünü göstermeli di mi? “Sorry” enflasyonunda karşındakinin duygusunun samimi olduğunu kestirmek zor… Bir de aşırı kuralcılıklarına ne demeli? İstanbul’da taksi şöforlerinin para üstünde “bozuğum yok abi” diyerek çamura yatarken, İngiltere’de 1 penny’nin hesabının yapılması belki hoşunuza gidebilir… Ama kuralcılıkta “Yok bu kadarı da fazla” dedirten pek çok olaya tanık olmuşsunuzdur…
Eve yeni aldığımız fırın/ocak çalışmamıştı. Servis gönderildi. Adamcağız uğraştı fırını tamir etti. “Ocağın kırmızı ışığı da çalışmıyor” dedim… “Üzgünüm onu tamir edemem, bana yalnızca fırın bozuk dediler” dedi. “Eee n’apcaz şimdi?” diye sorumu da, “Tekrar şirketi arayacaksınız ve onlar beni yeniden yönlendirecekler…” diye yanıtlamıştı zaar. Ocak da ışıksız ömrünü doldurdu…
Bir arkadaşım psikolojik danışmanlık yapıyor… Psikoloji bu… Herkesin derdi ve hikayesi de yüzü gibi farklı. Çalıştığı departman meslektaşlarından mutlaka formlardaki sorulara sadık kalarak hastaları çözmelerini istiyormuş. Nasıl olacaksa… Bu kuralcılığa en çarpıcı hikaye ise şöyle: Yemen’de İngiliz askerleri çadır nöbetinde… Askerden birisi uyuyunca Araplar çadırı soymaya başlıyor. Arkadaşımın dedesi de, uyanık olan nöbetçiye “Yahu niye engel olmuyorsun” diye soruyor. Askerin yanıtı ise ilginç: “ Ben bu çadırdan sorumluyum….” Vay uyanık vaaay…
Tabii bizim kültüre uymayacak bir davranış bu… Bazen biz de kural tanımamazlıkta, “katı kuralcılık” kadar felaketiz… Örneğin içinde olduğumuz bir uçak kaçırılsa, hemen “Korsana nasıl müdahale ederim” diye kafa yormaya başlarız. Geçmişte cepten görüntü alıp canlı yayına bile başlayanlar olmuştu… İşgüzarlıkta üzerimize yoktur hani…
Dostlar , kurallara ve usule uymanın bir ayarı olmalı sanırım. Türkiye’de siyasi kaosa dönüşen 17 Aralık Yolsuzluk Soruşturması ve sonrasında AKP’nin anti-demokratik salvolarının İngiltere’de yaşanması çok zor… İngiltere’de bir bakan trafik cezasını eşinin üzerine kestirdiği anlaşınca “yalanın büyüğü, küçüğü olmaz” diyerek istifa etmek zorunda kalabiliyor. Bunu bizim politikacılara anlatsanız, “Salak mıymış o herif” diyeceklerine eminim.
17 Aralık’tan buyana AKP destekçilerinin tavrını basından ve face’den izlemeye çalışıyorum. Şimdiye kadar “İddialar çok ciddi. Yolsuzluk olabilir? Bağımsız yargıda aklanmalı ya da cezalarını çekmeli” diyen sağduyulu birisine rastlamadım. Siz rastladıysanız sizi can-ı gönülden kutlarım… Hele “Kim çalmıyor ki?” diyerek garip bir aklama duygusu var ki bir İngiliz’e anlatsanız “Ooo my god!” diyerek şaşırır ve şarırık olur valla.
Sanırım İngilizlerin bizde buldukları gariplikler, bizim onlarda bulduklarımızdan daha çok ve daha büyük…
Çocuklara yönelik partilerin düzenlediği
bir eğlence yeri işleten arkadaşım
anlattı. Parti düzenleyicileri etnik
toplumdan ise çay kahve paralarını
mutlaka üsleniyorlar, eğer İngilizlerden
ise bu oran yüzde 50… Arkadaşımın
anlattıkları ilginç geldi ama sürpriz
de olmadı…
Bir zamanlar Guardian’da bir köşe
yazarı “Bahçesinde çalışan işçiye çay
ikram etmeyi akıl edemeyen bir kültürüz”
diye yazmıştı…
İngiltere’ye ilk geldiğim 30 yıl öncesinde
otobüste yer vermek istediğim
bir yaşlı “Emin misin?” diye sorduğunda
çok garipsemiştim. Yine arkadaşın
tercümanlığında bankadan
para çekerken, görevli paraları nasıl
istediğimi sordu. “100’er sterlinlik bankonot”
dedim… Görevli uzun uzun bir
şeyler anlattı. Meğer henüz 100 sterlinlik
bankonot basılmadığı için benden
özür diliyormuş… Arkadaşa, “Benimle
kafa mı buluyor?” diye sormuştum.
“Yok valla. Nezaketten işte” demişti…
Ne gereksiz nezaket…
İçi boş özür “Sorry”lerin her cümlenin
sonuna eklenmesi de garip. “Sorry”
dediğinde yüzündeki ifade de üzüldüğünü
göstermeli di mi? “Sorry” enflasyonunda
karşındakinin duygusunun
samimi olduğunu kestirmek zor…
Bir de aşırı kuralcılıklarına ne demeli?
İstanbul’da taksi şöforlerinin
para üstünde “bozuğum yok abi” diyerek
çamura yatarken, İngiltere’de 1
penny’nin hesabının yapılması belki
hoşunuza gidebilir… Ama kuralcılıkta
“Yok bu kadarı da fazla” dedirten pek
çok olaya tanık olmuşsunuzdur…
Eve yeni aldığımız fırın/ocak çalışmamıştı.
Servis gönderildi. Adamcağız
uğraştı fırını tamir etti. “Ocağın kırmızı
ışığı da çalışmıyor” dedim… “Üzgünüm
onu tamir edemem, bana yalnızca fırın
bozuk dediler” dedi. “Eee n’apcaz
şimdi?” diye sorumu da, “Tekrar şirketi
arayacaksınız ve onlar beni yeniden
yönlendirecekler…” diye yanıtlamıştı
zaar. Ocak da ışıksız ömrünü
doldurdu…
Bir arkadaşım psikolojik danışmanlık
yapıyor… Psikoloji bu… Herkesin
derdi ve hikayesi de yüzü gibi farklı.
Çalıştığı departman meslektaşlarından
mutlaka formlardaki sorulara sadık
kalarak hastaları çözmelerini istiyormuş.
Nasıl olacaksa…
Bu kuralcılığa en çarpıcı hikaye ise
şöyle: Yemen’de İngiliz askerleri çadır
nöbetinde… Askerden birisi uyuyunca
Araplar çadırı soymaya başlıyor. Arkadaşımın
dedesi de, uyanık olan nöbetçiye
“Yahu niye engel olmuyorsun”
diye soruyor. Askerin yanıtı ise ilginç:
“ Ben bu çadırdan sorumluyum….” Vay
uyanık vaaay…
Tabii bizim kültüre uymayacak bir
davranış bu… Bazen biz de kural tanımamazlıkta,
“katı kuralcılık” kadar
felaketiz… Örneğin içinde olduğumuz
bir uçak kaçırılsa, hemen “Korsana nasıl
müdahale ederim” diye kafa yormaya
başlarız. Geçmişte cepten görüntü
alıp canlı yayına bile başlayanlar
olmuştu… İşgüzarlıkta üzerimize
yoktur hani…
Dostlar , kurallara ve usule uymanın
bir ayarı olmalı sanırım. Türkiye’de
siyasi kaosa dönüşen 17 Aralık Yolsuzluk
Soruşturması ve sonrasında
AKP’nin anti-demokratik salvolarının
İngiltere’de yaşanması çok zor…
İngiltere’de bir bakan trafik cezasını
eşinin üzerine kestirdiği anlaşınca “yalanın
büyüğü, küçüğü olmaz” diyerek
istifa etmek zorunda kalabiliyor. Bunu
bizim politikacılara anlatsanız, “Salak
mıymış o herif” diyeceklerine eminim.
17 Aralık’tan buyana AKP destekçilerinin
tavrını basından ve face’den
izlemeye çalışıyorum. Şimdiye kadar
“İddialar çok ciddi. Yolsuzluk olabilir?
Bağımsız yargıda aklanmalı ya da
cezalarını çekmeli” diyen sağduyulu
birisine rastlamadım. Siz rastladıysanız
sizi can-ı gönülden kutlarım… Hele
“Kim çalmıyor ki?” diyerek garip bir
aklama duygusu var ki bir İngiliz’e anlatsanız
“Ooo my god!” diyerek şaşırır
ve şarırık olur valla.
Sanırım İngilizlerin bizde buldukları
gariplikler, bizim onlarda bulduklarımızdan
daha çok ve daha büyük…
- Robinson, İşçi Partisi’ni etkiler mi ?
- Nereden çıktı bu veraset vergisi ?
- Türkiye’den, İngiltere’de emlak ve banka kredisi almak olası
- Singer dikiş makinesi tatilde
- 1 Eylül “Dünya Barış Günü” kutlu olsun
- Londra’da direnişin karnavalı Notting Hill başlıyooor
- “Bir de sütlü kahve söyle”
- Uçakta sıvı yasağının asıl amacı, “terör” korkusunu kamçılamak
- “İngiltere’de ırkçılık var mı ?” diye sordunuz
- Dr. Özkan Hıfzı’nın ardından…