Londra`da yaşıyorum. Güzeller güzeli Londra… Her binasi bir sanat eseri gibi uzanan tarih kokulu sokakların ve çamur nedir bilmeyen caddelerin kenti burasi. Ve ben her sabah bu şehrin görünmeyen yüzüne, yerin altına iniyorum. UNDERGROUND`a… Sabahın bu erken saatinde trenime doğru inen merdivenlere attığım her adım ruhumu üşütüyor. Birbirini ezecek gibi ilerleyen bu insanların içerisinde maden ocağına inen düşünceli bir işçi gibiyim. Yangından kaçar gibi ilerleyen kalabalığın içerisinde, bir an sendeleyip düşsem, üzerime basıp geçeceklermiş gibi geliyor.
Bu şehrin renkleri soluk… Bulutsuzluğa hasret kaldığı için mi? Yolcular duygusuz robotlar gibiler… Saatinde iş yerlerinde olabilme arzusundan mı ? Herkesin yaydığı negatif yüklü bu ürpertici bulutlara temas etmemek ve pozitif kalabilmek neredeyse imkansız. Bir an önce trenime binip, sarı yapraklı kitabımın kelimeleri içerisinde kaybolmak ve erimek telaşındayım. Sabahları böyle oluyorum. Bir şimşek kadar hızlı giden bu tren, sabah vakti tam bir metal canavar misali soğuk ve gaddar geliyor bana.
Londra`nın yahut bu harika trenin suçu değil hissettiklerim…
Bu şehir, hayatta kalabilmek için gladyatör gibi savaşmak zorunda kalan insanlığın arenası. Londra madalyonunun öteki yüzündeki bu trende gördüğüm hemen hemen tüm yolcular hayatlarında radikal değişimler yapmışlar. Doğduğu toprakları tamamen terk ederek bu ada ülkesine gelmişler. Londra, hayatla savaşan ancak “Değişim”le savaşmayan insanların şehri. Binaları,caddeleri onlarca, yüzlerce yıl aynı haliyle kalan Londra, aslında “Değişim” olgusunun başkenti. Londra, konfor alanını elinin tersiyle itip, yeniden baslamaya cesareti olanların şehri aynı zamanda.
Evet, değişim tüm insanlık için elbette kaçınılmaz… Efes`te yaşamış ünlü Yunan filozofu Herakleitos “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” derken, Londra insanının oluşturduğu büyük örneklemi apaçık tarif ediyor aslında. Fikirlerin, hislerin, maddenin üç hali, bilimsel teoriler, mevsimler, iklimler, çevremiz, çehremiz, bindiğimiz arabalar, kentin dokusu, nesiller, dostlarımız, dünyamız ve elbette ki bizler değişiriz. Çünkü zaman, çünkü mekân, çünkü neden ve nasıllar ve de kim olduklarını sorguladığın, ucundan kenarından sana dokunan insanlar değişir. Hiçbir şey aynı kalmaz… Çok bilinmeyenli denklemden bazen bir, bazen iki, bazen daha fazlası değişir. Yaşlanırsın, saçların ağarır, boyun kısalır, hastalıklar başlar. Çocukların ve onların dertleri durmadan artar. Hayata bakışın ve senin hakkındaki algılar değişir.
Değişimin zorluğuna göğüs geren sevgili Londralı…
Yolculuğun boyunca kim bilir neler değişecek? Bakalım bu rüzgar seni savuracak mı? Yerin altında karanlığı yara yara ilerleyen bu tren seni yukarıdaki aydınlığa çıkaracak mı?
Kim bilir?
Hikayeyi sesli dinlemek için linke tıklayınız:
https://www.instagram.com/reel/C8MKXM7pFKw/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==