
Geçen pazar günü İAKMCemevi’nde yapılan ilk Alevi Federasyonu Genel Kurulu’nu izledim. İAKMCemevi Başkanı İsrafil Erbil, yetişkin göçmenlerin bir kimlik sorunu olmadığını fakat çocukların bu konuda özel ilgiye ihtiyaçları olduğunu söyledi. Bir de günümüz çocukların algı ve seçiciklerinin farklı olduğunu anlattı…
Dijital çağda, çocuklar bizim gibi çocukluk yaşamıyor ve dünyaya da bizim gibi bakmıyor. Kapitalizm iletişim araçlarıyla onlara ulaşıp istediği gibi yoğurma şansına sahip artık. Toplumsallık parçalanıp yerine “ben” duygusu oldukca gelişkin birey üretiyor…
Erbil’in dediği gibi göçmen çocukların bir şanssızlığı da bizim gibi hayat deneyiminden yoksun olmaları… İşin kötü yanı Türkiye’de “sünni- Türk”, İngiltere’de “beyaz İngiliz”in baskın kültürü mozayiğin diğer renklerine daha sinsice ve vahşice saldırıyor..
***
İngiltere’de geçen haftanın en çok konuşulan gündemi, 2011’de Tottenham isyanını başlatan olayda Mark Duggan’ı öldüren polislerin jüri tarafından “suçsuz” bulunmasıydı.
6 çocuk babası Mark Duggan’ın polis kurşunlarıyla ölmesinden iki gün sonra başlayan olaylarda 5 kişi ölmüş, yüzlerce işyeri yağmalanmış ve milyonlarca sterlinlik maddi hasar oluşmuştu.
“Bu olayda polislerden önce devleti dava etmek gerekir” diye düşünüyorum. Neden mi? “Polis gerçek mermi kullandı” diye. Yasalara göre (parlamentonun onay verdiği savaş dışında) devletin insan öldürme yetkisi yoktur.
Polisin gerçek mermi kullanması Türkiye de dahil bütün dünyada derhal yasaklanmalı… 1 Haziran’da Ankara Kızılay’daki Gezi Parkı eylemi sırasında polis kurşunu ile kafasından vurulan Ethem Sarısülük’ü unutmadık… Sarısülük’ün katili polis de aklanacaktır emin olun… Polis gerçek mermi kullanmasaydı, Duggan yaşıyor olacak ve belki de Tottenham isyanı olmayacaktı. Ankara’da Sarısülük yaşıyor olacak, ocaklara ateş düşmeyecekti…
***
Türkiye’yi çanak anten ya da internetten izliyoruz. Haberler “mideye zarar” nitelikte… Hep yalan rüzgarı… Başbakan’ın “İddilara karşı mahkemede hesap vereceğiz, aklanacağız” demek yerine kırk dereden su getiren demogıojisi artık gına getirdi…
Aynı şekilde İngiltere’de de Başbakan David Cameron’un “göçmen karşıtı” muhabbeti de bıktırdı… Hükümet finans krizini, mağdurlara yani çalışan ve toplumun dezavantajıl kesimine yıkmakla kalmadı, göçmenleri de “günah keçisi” yaptı…
Başbakanın, “1 Ocak’ta AB içinde serbest dolaşım hakkı kazanacak Bulgaristan ve Romanya’dan romanlar akın akın gelecek, sosyal yardımları cebe indirip yan gelip yatacaklar” söylemi anketlere de yansıdı. Sokaktaki halk göçmenleri “öcü” gibi görüp istememeye başladı…
Yakında sokakta “Hey yabancı, evine defol” diyenlere rastlarsak sorumlusu Cameron’dur, böyle biline. Başbakan’a “Yapma kardeşim… Olayı abartıyorsun” dense de bizimkisi gaza bastıkca bastı… Sonuçta korkulan olmadı ve 1 Ocak’ta yalnızca ve yalnızca 1 Romanya vatandaşı yaşamak için İngiltere’ye geldi…
Cameron da Türkiye’deki meslektaşı gibi yüzsüz olduğundan, milleti haybeye galeyana getiren bu söyleminden yüzü kızarıp vazgeçmedi. Şimdi de tutturdu, “yeni AB Anayasası’ndaki en önemli madde göçmenliği sınırlamak olmalı” diye… Kısaca, “Sermaye bütün dünyayı özgürce gezsin, emek yerinde uslu uslu dursun” diyor… Yok kardeşim böyle bir şey…
Tam tersine! Bütün sınırlar, vizeler kaldırılmalı. Herkesin bir dünyalı olarak istediği yeri gezip görmeye, canı istediğinde de postu serip yerleşmeye hakkı var…
- Robinson, İşçi Partisi’ni etkiler mi ?
- Nereden çıktı bu veraset vergisi ?
- Türkiye’den, İngiltere’de emlak ve banka kredisi almak olası
- Singer dikiş makinesi tatilde
- 1 Eylül “Dünya Barış Günü” kutlu olsun
- Londra’da direnişin karnavalı Notting Hill başlıyooor
- “Bir de sütlü kahve söyle”
- Uçakta sıvı yasağının asıl amacı, “terör” korkusunu kamçılamak
- “İngiltere’de ırkçılık var mı ?” diye sordunuz
- Dr. Özkan Hıfzı’nın ardından…