
İnsanlığın geldiği gelişkinlik düzeyinin aksine bireylerin yaşadığı psikolojik problemler kat ve kat artmış durumda. Tarihsel anlamda her zamankinden daha çok yiyecek, su, güvenlik, sanat, sosyalleşme olanaklarına sahip olmamıza rağmen, gelecek için her gün kaygılanmaktan, geçmişte yaptığımız hatalar üzerine kara kara düşünmekten, korkularımız yüzünden devamlı birşeylerden kaçmaktan, kendimize olan güvensizliğimizden vb. dolayı amaçladıklarımıza ulaşamıyoruz. Hatta niçin yaşadığımızı neyi amaçlamamız gerektiğini bile bilmiyoruz. Peki bu neden böyle?
Stephen Heyes’e göre belki de insana zenginlikler ve başarılar sunan bazı yetenekleri, aynı zamanda insanı yokluklara ve problemlere sürüklemenin de sorumlulusu. İnsanoğlu problem çözen bir yaratık. Her günkü yaşam içinde tehlikeleri tespit edip, analizler yaparak, çözümler üretir. Mantıksal problem çözme mekanizmamız dış dünyayı anlamamızı ve başarılı bir şekilde ilerlememizi sağlar. Ama bunun aksine dış dünyaya uyguladığımız problem çözme yöntemlerini kendi içimize uyguladığımız vakit, yaşam yaşanılacak güzel bir süreç olmaktan çıkıp çözülmesi gereken bir problem halini alır. Bunun nedeni dış dünyanın aksine insanın dünyasının psikolojik olmasıdır. Eğer mantıksal bir yaklaşımla insani bir deneyimi değerlendirecek olsak bile bunun insanın psikolojik iç dünyasını hesaba katarak yapması gerekir.
Dış dünyada yaşanılan bir problemi, örneğin buzdolabında zamanı geçmiş bir sütü çöpe atarak rahatça çözebiliriz. Ama aynı kuralı insanın yaşadığı korkulara uyarlarsak hiçbir sonuca ulaşamayız. Örneğin yaşanılan korkuları hiçe saymak, korkuların inkarı problemi çözmeyi değil daha çok kaçmayı ve oradan daha kısıtlı bir yaşamı koşullar. Heyes bunu kendine güven sorunları yaşayan bir insanın yaşamını, ayağını bir hayvan tuzağına kaptırmasına benzeterek açıklamaya çalışıyor.
Bu durumdaki çoğu insan problemin kaynağını ayaklarını kaptırdıkları hayvan tuzağından çok kendileri olarak görürler. Böylece yaşamlarına ayaklarındaki tuzakla yıllarca devam ederler. Ayaklarındaki tuzak onları yavaşlatıp, durdurup acı içerisinde kıvranmalarına neden olurken onlar çözümü kaygılanmada, kara kara düşünerek zihinsel geviş getirmede ya da insanlardan, kendilerini korkutan durumlardan (içsel:psikolojik, dışsal: sosyal) durumlardan tekrar tekrar kaçmakta bulurlar.
Bu anlamda depresyon, kaygı ya da kendine güven sorunu yaşayan insanlar kendilerini şanslı saymalıdır. Çünkü en azından yaşadıkları problemin farkındadırlar yani ayaklarında bir kapanın olduğunu bilirler. Milyonlarca insan ayaklarında öyle bir kapanın olduğunun bile farkında olmadan yaşamlarını devam ettirirler. Yapılması gereken, süregelen yöntemlerden vazgeçip o kapanı çözecek yaklaşımları bulmaktır. Kapanın varlığını ve yarattığı problemleri ne inkar ederek, ne de görmezden gelerek çözebiliriz. Bunun ilk adımı yaşadığımız korkuları kaçmaktan çok kucaklamaktan, onlara göğüslerimizde bir yer açmaktan geçiyor. Korkuların varlığını kabul ederek, işleyişlerini anlamaya başlayıp hayatlarımızı daha anlamlı hale getirebilriz.
- Kendi Romanımızın Baş ‘Kahramanı’ Olmak
- Romanımızın baş ‘Kahramanı’ olmak
- Özgür Birey Özgür Toplum
- Vicdan, Politika ve Empati
- Kendine Zarar Verme
- Konuşarak Sorunlarımı Çözebilir miyim?
- Psikolojik terapilerden neden korkuyoruz?
- Mahallenizdeki Terapist – IAPT
- Yanlış kişiyle evlenmek
- Facebook Paylaşım Savaşları!